C. Başkanı Erdoğan’ın Ayasofya Camii’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildiğine dair kararnameyi yayınlamasıyla, halk kitlelerinin coşkuyla Ayasofya Meydanı’na koşması tabiî idi.
Böyle bir halk akımının geleceği tahmin edilmiş olmalı ki, güvenlik güçleri de birkaç polis otobüsüyle meydana getirilmişti tabiatiyle..
Ancak, tesadüfen mi, yoksa, zâhiren tesadüf görüntüsü verilerek mi olmuştu bilmem; en öndeki polis otobüsünün üzerindeki yazı ilginçti. Yukarıda, ‘Şehit Polis’ , altında daha büyük harflerle ‘Mustafa Kemal Yenilmez’ yazısı vardı. Bu, o en öndeki otobüsün ismiydi.
Şimdi, o müze kararının ibtal edilişini bu coşkun insanlar ‘Allah’u Ekber!’ diye kutlarken; o otobüsün ismi sanki oradakilere nanik yapıyor gibiydi.
Böyle bir hassas anda, bu küçük ayrıntı, bir ‘rastlantı’ idiyse, Polis makamları normalde basit olan bu gibi konuların o anda bir takım tahriklere yol açabileceğini unutmamalıydılar
Tabiî, hemen o sırada, üzerinde, ‘Sıra, 5816’da..’ yazılı 1-2 iki pankartın da yükseltilmesi ve bunun ne mânâya geldiğini bilen bir polisin hemen ona müdahale etmek istemesi de, benzer bir durumdu.
Neyse ki, mes’ele büyümedi.
Tahrike müsaid günlerde bulunulduğunun da unutulmaması gerekiyor.
AYASOFYA’NIN MÜZE YAPILMASI BİZANS’I İHYA ETMEK İÇİN MİYDİ?
Nitekim, Ayasofya’nın müzelikten çıkarılıp aslî şekline, Tevhîd inancının mâbedine döndürülmesi üzerine dünyanın çeşitli köşelerinden olumlu-olumsuz mesaj ve değerlendirmelerin giderek yükselmesi, konunun ne kadar hassas olduğunu gösteriyor.
Arab dünyasındaki çoğu rejimlerin sözcüleri ve onların emrindeki medya kuruluşlarında veya başmüftü unvanlı ‘kapıkulu ulemâsı’nın General Sisi gibileri memnun eden açıklamaları yükselirken; HAMAS ve İkhwan’ul’Muslimîn ve benzeri İslâmî odaklar bu düzenlemenin hayırlara vesile olacağı ümidindeler..
Afganistan’ın Herat şehrinde kılınan Cuma Namazı’nda hutbeyi okuyan hocanın sevincini dile getirirken kullandığı ifadeler, ancak o samimiyetiyle izah edilebilir.
Kezâ, İran Meclisi’nde 3 dönem boyunca Tahran m.vekili olarak bulunan seçkin siyaset ve fikir adamlarından Ali Mutahharî de tweet mesajında, ‘…. ’ün Türkiye’yi laikleştirmek için Büyük Ayasofya Mescidi’ni de müze yapmasının kaldırılıp, yeniden mescid yapılması’nı, ‘Erdoğan’ın İslâmlaştırma hedefinde uygun’ olarak nitelemesi ve devamında ‘İslam kültürüne dönüş yolunda başka adımlar atmasını da ümid etmesi’ ilginçtir. Ki, Amerikan tv. kanalı Bloomberg’in 13 Temmuz günü, ‘Erdogan, ….’ün Türkiye üzerindeki damgasını siliyor..’ yorumu ile, tersinden aynı mahiyetteydi.
Katolik Hristiyan dünyasının lideri Papa Françiscus, ‘İstanbul’dan gelen haberlerle yüreğinin yandığını’ açıklarken; Ortodoks Hristiyanların lideri Patrik Bartholomeus da, Rusya Patriği Krill’den geri kalmamak istercesine, ‘Bu kararla Hristiyanların İslâm’a sırtlarını döneceklerini’ belirtiyordu. (Ki, Patrik cenablarının, 25 yıl öncelerde, Bosna Trajedisi yıllarında, ortodoks sırb asker ve milislerini ‘Hz. Îsâ’nın kutsal askerleri..’ diye takdis eden papazlarına ne gibi bir insanî tavır koyduğunu açıklamasını bekleriz.)
Ama, Almanya’da Cizvit (Jesuit/Îsâ’cı) papazlardan ünlü Felix Körner ise, ‘Ayasofya’nın müze olmaktan çıkarılıp ibadete açılmasından, dindar bir insanın üzülmesini anlamadığı’ sözleriyle Papa’yı yadırgıyordu.
Grek ve Bizans tarihçisi alman Helene Ahrweiler ise, ‘Ayasofya’nın camie dönüştürülmesini, Bizans’ın ikinci kez çöküşü’ şeklinde; âdetâ, ‘Ayasofya, müzeye çevrilirken, Bizans ihya edilmiş oluyor..’ mânâsını çağrıştıracak iddialı bir yorum yapıyordu..
Evet, Ayasofya, dünya çapında bir ilgi odağı ve hattâ mes’ele haline geldi. Bu sembol mâbed bugün bir mihenk taşı mesâbesinde..
Hassas bir dönem.. Hesaplaşma ise, evet, zulüm uygulamalarıyla dünya çapında bir hesaplaşma..
Tayyib Bey’in deyimiyle, ‘Denizin dibinde inci avcılığına çıkarken, vurgun yer miyiz?’ korkusu taşıyanların kaldırabilecekleri bir yük değil bu!