Unutulmamalý ki, en kusursuz planlamanýn da hesapta olmayan sonuçlar doðurabileceði, tecrübe ile bilinen bir gerçektir. Misal Mesut Barzani, 25 Eylül referandumunun bugün ortaya çýkan sonuçlarýný önceden hesaplayabilseydi, hiç kuþkusuz bu büyük maliyeti göze alýp o referandumu yaptýrmazdý. Çok açýk ki, alýnan referandum kararýnýn arkasýnda bir konsensüs oluþmamýþ. Ortaya çýkan referandum iradesinin savunulamýyor oluþunun esas nedeni de budur. Burada asýl endiþe verici olan durum ilkeli siyasetin dýþýna çýkýp siyasi yanlýþlar yapmak deðildir. Endiþenin esas kaynaðý egemenlik talebinin, ‘’baðlayýcý olmayan taahhütler’’ ve tercihlerimizi sýnýrlayan her þey karþýsýndaki ‘’sabýrsýzlýðýmýzýn’’ yol açtýðý bir tür hayalci/maceracý siyasi yaklaþýmlardýr.
Kerkük’ün düþürülmesi ve ondan sonra baþ gösteren geliþmeleri Kürdistan Bölgesel Yönetimi açýsýndan böyle okumak ve böyle tanýmlamak, hem mümkün hem de gereklidir. Mümkün, çünkü zaten olup biten bundan ibarettir. Yanlýþ kararlar, Bölgesel Yönetimin pozisyonunu hýzla 1991 koþullarýna sürüklüyorsa, daha baþka da ne denilebilir ki? Gereklidir, çünkü yapýlan yanlýþ o kadar büyük ve sonuçlarýnýn neye mal olacaðý o kadar tahmin edilemez durumdadýr ki, sýrf tarihe mal olsun diye, sýrf yeni kuþaklarýn kulaðýna küpe olsun diye bu yanlýþýn altý kalýn kalýn çizilmelidir.
Kürtler ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi için durum bu haldeyken, bu konjonktürü deðiþtiren Ýran, Irak ve Türkiye arasýnda bir konsensüs var mý? Türkiye’nin bu meseleyi bir ‘’beka’’ sorunu olarak gördüðünü biliyoruz. Peki; ayný mesele Ýran ve Irak için ayný anlamý ifade ediyor mu? Bunun böyle olmadýðýný çok iyi biliyoruz. Bu köþeyi takip eden çok deðerli okuyucular hemen anýmsayacaklardýr. Musul ve Rakka gerçekleri hakkýnda kaleme aldýðým onlarca yazýda þu hakikatin altýný sürekli kýrmýzý çizgilerle belirginleþtirmiþtim. Kendimden alýntý yapmak gibi bir alýþkanlýðým yok, ama ilk kez daha önce neler söylediðimi eðer izin verirseniz anýmsatmak isterim.
15 Ekim 2016 yýlýnda bu köþe de þunu yazmýþým ‘’.. Lafý hiç dolandýrmadan doðrudan söyleyelim; Ýran, Tahran’dan baþlayýp Akdeniz kýyýlarýna varacak bir kara hattý, kara koridoru oluþturmak için 12 yýldýr fiilen Irak’ta, 5 yýldýr yine fiilen Suriye’de her þeyi göze alarak çok yoðun çabalar sürdürüyor. Bu kara koridoru projesi önceleri uluslararasý ambargoyu kýrmak, etkisiz hale getirmek için planlanmýþtý. Þimdilerde ise dünyaya entegre olurken elini güçlendirecek stratejik bir rekabet avantajý olarak tasarlanýyor.
Þimdilik baþarýsýz olduklarýný söylemek çok güç. En büyük bölgesel rakibi olan Türkiye’nin Ceyhan projesini iþlevsizleþtirerek, Türkiye’nin 2023 hedeflerine büyük bir darbe indirmeyi baþardýlar. Bununla yetinmeyen Ýran, arkasýna ABD’yi de alarak, Irak ve PKK ile birlikte Türkiye’nin Musul operasyonunda aktif rol almasýnýn önüne geçmeye çalýþýyorlar…’’
Ýran’ýn amaçlarý stratejiktir ve o günden bu yana da deðiþmemiþtir. Ýran, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni zayýflatarak kendi stratejik amaçlarýný gerçekleþtiriyor. Ýran, içinde Irak ve Bölgesel Yönetim’inde olduðu bir Þii imparatorluk peþinde ve Irak’da bu imparatorluðun askeri gücü de Haþdi Þabi’dir. Nitekim Kerkük’ün düþürülmesinde bu paramiliter gücün kullanýlmýþ olmasý bu bakýmdan çok manidardýr. Kýsaca Ýran, “ben yaptým benimdir” demeye getiriyor.
Esas itibariyle tam da bu noktada gizemini koruyan soru þudur; Ýran kartlarý bu kadar açýk oynuyorken, hem ABD’nin hem de Türkiye’nin bu oyunda bu kadar etkisiz rol almaya neden bu kadar gönüllü olduklarýdýr? ABD’nin tavrý kýsmen anlaþýlabilir; Martta Irak Merkezi Hükümet seçimleri var ve ABD, Haydar el-Ýbadi’yi yalnýz baþýna yeniden seçtirme gücüne sahip deðil. Dolayýsýyla mart seçimlerine kadar Ýran’a tahammül etmesi kýsmen anlaþýlabilir.
Ýran ve ABD belirgin çýkarlara sahip ve bu çýkarlara talip olduklarý anlaþýlýyor; Peki ama Türkiye hangi çýkarlarýnýn sözcülüðünü yapýyor? Bölünme paranoyasýný bir tarafa býrakýrsak, ortada elle tutulur bir çýkarýn olmadýðý aþikar.
Tarihin ironisine bakýn, Ýran kendi devrimini cesurca ihraç ederek imparatorluk kurmanýn hayallerini bir bir, üstelik her türlü maliyeti göze alarak, uygularken; Türkiye ise Kürdistan Bölgesi’nin ona Kürtlük ihraç edeceði endiþesiyle, kendi kabuðuna çekiliyor.