Sabancý Üniversitesi kurucu rektörü Prof. Dr. Tosun Terzioðlu, hükümetin eðitim reformu politikalarýný desteklemiþ ve “baþörtüsünün ilkokulda da sorun olmamasý gerekir” demiþ.
Zülfü Livaneli de buna çok üzülmüþ.
“Bu sözleri okuduðumda gözlerime inanamadým” diyor yazýsýnda, “benim tanýdýðým Terzioðlu, böyle bir þeyi nasýl söyler diye düþündüm.”
Ama sebebini anlamasý fazla uzun sürmemiþ Livaneli’nin: “Sonra iktidarlarýn ve zamanýn insanlarý deðiþtirdiði aklýma geldi.” (Öyle ya, yoksa insan neden ondan farklý düþünsün ki!)
Livaneli, çocuklarý Sabancý Üniversitesi’nde okuyan ailelerin bu sözlere tepki gösterip göstermediðini de merak etmiþ, ama gelin görün ki, onlardan da kayda deðer bir tepkiye rastlayamamýþ.
“Demek ki” diyor, “Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Sabancý Üniversitesi, ‘ilkokul çaðýndaki kýzlarýn baþlarýnýn kapatýlmasý’ndan rahatsýz olmuyor. Hatta bunu öneriyor.”
**
Neresinden baþlamalý? Mantýða giriþten mi?
“Baþörtüsü ilkokulda sorun olmamalý” demekle onu “önermek” arasýndaki farký mý anlatmalý?
Yoksa, bilmediði halde biliyormuþ gibi yaparak, Batý’da öyle olduðunu sandýðýný kesin bilgiymiþ gibi sunmasýný mý eleþtirmeli?
“Bu sözleri Sorbonne, Oxford, Cambridge, Harvard, Princeton gibi üniversitelerin rektörlerinden duyabilir misiniz?” diye soruyor Livaneli.
Sanki hiç Batý’ya gitmemiþ, orada dini giysiler içinde eðitim alan çocuklarý görmemiþ gibi konuþuyor.
**
Maalesef bizdeki bazý okumuþlar özgürlüðü bilmiyor.
Batýda yüz yýl da yaþasalar, týpký saatlerce suda yüzüp hiç ýslanmadan çýkan ördek misali, orada gördükleri özgürlükler, burada daha hoþgörülü olmalarýna katký yapmýyor, buraya dair bakýþlarýný deðiþtirmiyor.
Hiç kuþkusuz bir ekonomi politiði var, oradaki özgürlük standartlarýný buraya layýk görmemelerinin. “Ama o baþka” veya “bizim kendimize özgü koþullarýmýz var” diyorlar genellikle.
Bizim en fazla “bize özgü” yanýmýzýn kendileri olduðunu görmüyorlar.
**
Bir sivil ve siyasi hak olarak özgürlük, bir insanýn herhangi bir dýþsal zorlamaya maruz kalmaksýzýn dilediðini yapabilmesi durumudur. Sýnýrý da baþkasýnýn özgürlüðünün sýnýrýdýr. Bu sýnýrý aþmadýkça, insan dilediðini yapabilir; dilediði biçimde yaþayabilir.
Bu, Livaneli’nin hiç hoþlanmadýðý biçimde de olabilir.
Bu anlamda özgürlük, herhangi bir “iyi” ile özdeþleþtirilemeyen bir çerçeve deðerdir. Herkesin içini farklý biçimlerde doldurabileceði bir serbesti zemininin adýdýr o.
Amerikan Baðýmsýzlýk Beyannamesi’ni kaleme alanlar, Livaneli gibi onu yanlýþ anlayanlarýn varlýðýný da dikkate alarak ve Locke’çu teoriyi izleyerek, sadece “özgürlük” demekle yetinmemiþler, temel haklar arasýna “mutluluðu arama hakký”ný da eklemiþler.
**
Bir hakký tanýmak ile onun kullaným þeklini iyi bulmak farklýdýr.
Ben de yedi yaþýndaki çocuðun baþýný örttürmeyi doðru bulmuyorum. Ýslam’ýn da bunu öngördüðünü düþünmüyorum. Ama bu benim Ýslam anlayýþým ve bunun özgürlük açýsýndan hiçbir önemi yok. Doðrusu bu olsa bile.
Eðer bazý aileler Ýslam’dan bunu anlýyorlarsa, yapacaðýmýz hiçbir þey yoktur. Diðer bütün dinler ve inançlar için de geçerlidir bu.
Biliyorum burada gelecek soru, “peki aile çocuða her þeyi yapabilir mi?”, “çocuklar ailenin malý mý?” veya “aile çocuða iþkence yaparsa?” olur.
Çocuk ne ailenin malýdýr, ne devletin. O mal deðildir. Onun nasýl yetiþtirileceðine iliþkin karar da devlete, bana veya Livaneli’ye deðil, ailesine aittir. Ama bu da mutlak bir hak deðildir. Eðer aile çocuða þiddet uygularsa veya satarsa, orada insan haklarý hukuku devreye girer.
Bunun dýþýnda, bizim en fazla eleþtiri hakkýmýzý kullanmamýz veya sivil toplum olarak yanlýþ gördüðümüz zihniyeti deðiþtirmeye çalýþmamýz söz konusu olabilir.
**
Livaneli, özgürlüðü “iyi yaþam biçimiyle” (tabii ki kendisininkiyle) özdeþleþtiriyor ve etnosentrik dayatmayý özgürlük sanýyor.
Bu yüzden de kendisiyle ayný yaþam biçiminden olanlarýn ne demeye böyle yapabildiklerini anlayamýyor.
Anlamadýðý için de Sabancý Rektörü’nün kendisi çocuðunun baþýný örtmezken, nasýl olup da örtenin tercihini meþru görebildiðine þaþýrýyor.
O çerçeve deðer olarak bir hakký savunmanýn, onun içeriklendirilmesine iliþkin sonsuz sayýdaki tercihi savunmaktan farklý olduðunu anlamýyor. Bu yüzden de, “demek ki bu zihin, kentlere, üniversitelere, holdinglere kadar girmiþ” diyebiliyor.
Ve kendince onu tutarlýlýk testine davet ediyor: “Hadi þimdi piyano, bale dersi alan kendi küçük kýzlarýnýzý kapatýn da samimi olduðunuzu anlayalým.”
Ve yine anlamadýðý için de bildik Kemalist “hain/satýlmýþ” kategorisine fýrlatýyor Prof. Dr. Terzioðlu’nu. Eski Türk filmlerinden bir replikle “üç beþ kuruþ için deðmezdi be!” þeklinde bitiriyor yazýsýný. (Buradaki “be!”, kendisini para için satan tamahkarý iyice ezmek isteyen mert ve sert kahramanýn üslubunu ifade ediyor).
Bu “tutarlýlýk daveti” Türkiye’de özgürlüðün anlaþýlmamasýnýn tipik bir örneðini oluþturuyor. Týpký, içki içme hakkýný savunan bir Yeþilaycýya “önce sen iç o zaman” diyenin mantýðý bu. O Yeþilaycýnýn sivil alanda içkiye karþý mücadele ederken, ayný anda içenlerin hakkýný savunmasýný tutarsýzlýk sanan mantýk.
Onu okurken, iyi ki Lozan var da en azýndan Türkiyeli azýnlýklar büsbütün Kemalistlerin insafýna býrakýlmamýþ, diye düþündüm. Çünkü ona kalsa, Ortodoks Musevilere de okul falan açtýrmazdý. O çocuklarýn hepsini ailesinden alýp, Tevhidi Tedrisat tornasýna sokardý.
Hem de onlarýn “iyiliði” için…
**
Keþke Livaneli, okulda defterine, sýraya, aðaçlara falan “özgürlük” yazacaðýna, onun ne olduðunu anlamaya çalýþsaydý. Özgürlüðün bestesini yapmadan önce onun filozoflarýný, mesela Lord Acton’ý, John Stuart Mill’i okusaydý.
O zaman Prof. Dr. Terzioðlu’nun istediði ve kendisinin kýnadýðý þeyin özgürlük, kendisinin özgürlük sanarak istediðinin ise totaliter despotizm olduðunu anlama ihtimali doðardý.
Ama Sabancý Rektörü’ne “üç kuruþ için deðmezdi be!” dediðine göre, galiba sorun bundan da ibaret deðil. Birileri ona insanlarýn bir fikri para için savunmayabileceðini de öðretmeli.
Emin olsun ki bu mümkün.
Not: Baþlýk, Aziz Nesin’in bir öyküsünde geçiyordu. Livaneli’nin yazýsý aklýma getirdi nedense!..