Heyecan, coşku, gözyaşı ve sevgi vardı

Bir gün önce Ankara Arena Spor Salonu. Aylardır tartışılan üzerinde çeşitli spekülasyonlar yapılan MKYK’sı üzerinde günlerce tahminler yürütülen AK Parti 4. Olağan Kongresi’nin arefesi... 

Yarın 20 bin insanın dolduracağı salon bomboş sandalyelerin üzerine itinayla, AK Parti flamalarıyla, Türk bayrakları ve yiyecek paketleri yerleştirilmiş.

Teknik ekip mükerreren ses, ışık ve havalandırma ve salon içine yerleştirilmiş led TV’lerin ve diğer bütün ayrıntıların kontrollerini yapıyor. Gece saat 23.00 suları...

Bir ses yankılanıyor salonun içinde: Başbakan evine geçmeden salona uğrayıp kontrol edecekmiş... AK Parti Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan yanında Yalçın Akdoğan, Hüseyin Çelik, Ahmet Davutoğlu, Ömer Çelik, Egemen Bağış ve Mahir Ünal’la birlikte Ankara Arena Spor Salonu’na geliyor...

Her detayı inceledi desem abartmış olmam... “Heyecanlı mısınız” diye soruyorum...  Öyle ya... Yarın yapacağı konuşmanın aynı zamanda 7 dile çevrilecek bir manifesto olacağı ve “büyük millet, büyük güç , hedef 2023” sloganıyla yarın gerçekleşecek kongrede aynı zamanda delegelerin seçeceği MKYK, Türkiye’nin gelecek on yılının “beyin takımı”nı oluşturacaklar...

Başbakan Erdoğan gülümseyerek gayet kendinden emin bir şekilde “Hayır niye heyecanlı olayım” diyor... Kongre için özel hazırlanan şarkı ve klibini izledik birlikte. Bir ara Başbakan’ın talimatı üzerine bir arayışa girildi, sonra Aşık Veysel’den “Uzun ince bir yoldayım” üç dört kez dinletildi...

Ne olduğunu anlayamadık gece. Ta ki kongre günü başkanlığına 3. ve son kez aday olduğu kongre konuşmasının yarım saatinde Aşik Veysel’in “Uzun ince bir yoldayım” türküsünü dinletinceye kadar...

Bu türkü kontrole geldiği salonda “son dakika” kararı olarak metne ilave olmuş ve salon türküye eşlik ederken Tayyip Erdoğan da aralıksız konuşmasına bir es vermişti... Bir kere baştan şunu söylemek gerekiyor ki R. Tayyip Erdoğan sesiyle, beden diliyle, tonlamalarıyla tüm salonun tek hakimi. Ben kongre günü yapacağı konuşmada Türkiye’nin kronik sorunlarından ziyade partili partisiz herkese bir sesleniş, meramını anlatma ve güven tazelemeye yönelik bir konuşma olacağını tahmin ediyordum. Yanılmadığımı gördüm... Çoğumuz için ilk yarım saatin üzerimizde bıraktığı izlenim “veda konuşması” olsa da daha çok bir “ön veda”ydı. Oldukça duygusal bir konuşmaydı. Sezai Karakoç’un “Ey Sevgili” hitabıyla başlayan konuşma, bir babanın genç çocuklarıyla hasbihali ve nasihatlerini andırıyordu. Yer yer öğüt verici, yer yer gözüm üzerinizde tarzından. Ama daha çok “2071” sizlere emanet derken çocuklarıyla onur duyan bir babanın görüntüsü hakimdi...

“Olur da hakkımda söylenenlere yazılanlara acaba?” diyeniniz olur “kalbiniz mutmain olsun ben aynı Tayyip’im” diyerek hakkındaki “kibirli, gücün şehvetine kapıldı ve Ankaralılaştı” gibi iddialara samimiyetle yapılan açıklamalar da vardı konuşmada ama hep, duygusal, şiirsel bir dil hakimdi.

Şiirdeki “Sakın kader deme... Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.” mısrasıyla ise bir taraftan bugüne kadar “Ülke üzerinde kötü emelleri olmuş ve kötü günlerin geri gelmesini arzu edenlere” cevap verirken, diğer taraftan da bu ülkenin mazlum insanlarına da “bugüne kadar yaşadıklarının kaderleri” olmadığını hatırlatarak sahip çıkıyordu. Konuşmanın içeriğini önümüzdeki günlerde daha çok tartışacağız sanırım... Ama ilk anda dikkat çeken birkaç husus vardı. Birincisi; neredeyse tüm Ortadoğu’yu ülkelerinin özelliklerine göre selamladı... Salonda bulunan bütün dünya liderleri alkış aldı ancak Halit Meşal’e, Mursi ve Barzani’yi ayrı tutmak gerekiyor... Konuşmanın dış politika ilgili kısmına hakim dil, bir dünya dünya lideri diliydi. İç politika ile ilgili “yüzde 99 oy alsak bile geriye kalan yüzde 1’in haklarını korumak boynumun borcudur” sözlerinde ise şefkatli bir babanın dili. Ve’lhasıl-ı kelam. Duygusaldı, helalleşmeyi ve kul hakkını önemsedi, gözyaşı vardı, heyecan vardı, coşku vardı, onca sevgiye tezahürata rağmen tevazu vardı. Günün tek üzücü kısmı ise ne olursa olsun bazı gazetecilerin kongreye davet edilmemiş olmasıydı.