Hiç sağına soluna bakma, sorumlu sensin!

Yaşadığımız her faciada, her üzücü olayda hızla ikiye bölünüyor ve birbirimizin gırtlağına sarılıyoruz. Siyasi toplumsal kampların savunma refleksiyle davranması, toplumun ruh sağlığını bozmuyor sadece. Bizi meselenin özünden, her birimizi insani özelliklerimizden uzaklaştırıyor.

Buz gibi bir gerçek, taş gibi ağır bir acı varken hem de ortada.

Aklımızı bir an önce başımıza devşirmek ve hem, her an bir benzeri yaşanabilecek bu tür facialara karşı tedbirler almak, hem toplumu ve siyaseti sağaltmak zorundayız.

Ölen kardeşlerimizin vebali var üzerimizde.

Kimse sağına soluna bakmasın. Siyasetten Meclis’e, Hükümetten bürokrasiye, işadamlarından sendikalara, üniversitelerden meslek kuruluşlarına, sivil toplumdan medyaya bütün bir toplum olarak hepimizin payı var bunda.

Mevzuattaki boşluk apaçık! Öyle net ki bu, 301 kişinin öldüğü, 486 kişinin ölüm kuyusundan çıktığı madenin sahibi, hepimizin gözünün içine bakarak “yaşam odası yapmak zorunda değilim, mevzuatta yok” diyebiliyor. Diyebiliyor çünkü onu buna zorlayan hiçbir şey yok! Anlaşılan o ki vicdan da yok!

Adını koyalım. İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasını çıkaran Meclis bu konuda görevini eksik yapmıştır.

Sorun partiler üstü. O yüzden çözümü de hem bu bilginin hem bu ortak vebalin altında, gıkını çıkarmadan bulmalı, eksiğini bir an önce tamamlamalıdır Meclis.

Yüksek risk altında rızık arayan yüz binlerce işçi var hala bu ülkede.

Çalışanların canını ve emeğini koruyacak yasaları yapmak Meclis’inse, denetimini en etkin ve firesiz şekilde uygulamak da bakanlığın görevidir. İşçinin can güvenliği işverenin insafına terk edilemez. Bundan sorumlu olanlar -geçmişte ne kadar başarılı olmuş olursa olsun- 301 canın kaybedilmesinden sonra o koltukta oturmaya devam edemez.

Soma Holding’in iş anlayışını ve Türkiye’nin süperi denilen madeninin halini hep birlikte gördük! En iyi madenimiz buysa vay halimize!

Çalışana ne kadar kıymet verdikleri, soyunma odalarının halinden bile ölçülebilecekken, meğer müfettişlerimiz denetleyip denetleyip kusursuz raporları vermişler ardı ardına. Eh, alın teri sömürücüleri de “fazlası çok” diye düşünmüş olmalılar.

Soma Holding ve bakanlık yetkililerinin yargılanması yeterli değil ama. Bütün sistem radikal biçimde yeniden elden geçmek zorunda.

Bakalım bütün zenginliklerini emek sömürüsü üzerine kuran, sistemin ilelebet böyle gitmesi için iktidarlar satın alan sermaye sahipleri ve onların kibirli örgütleri ne yapacaklar bundan sonra?

Sahip oldukları işyerlerinin, maden ocaklarının aslında kendileri için de müebbet bir hücre yahut tahliyesi olmayan bir cehennem çukuru olduğunu idrak edip gereğini yapabilecekler mi?

Ya işçi sendikaları? İş güvenliği-sağlığı için ne yaptılar şimdiye dek, işçi hakları üzerinden kendilerine iktidar alanları oluşturup siyasi ideolojik mevziler tutmak dışında? Üniversiteler, uzmanlar, yargı,  medya ve sivil toplum da azade değil bu vebalden. Aynı kara, hepimizin alnında.

Buradan elbet bir çıkış var. Diyetini ödemeli, tedbirleri almalı ve şehitlerimizin emanetlerine gözümüz gibi bakmalıyız. İnsanlıktan düşmüş vahşilere uymamak ve sorumluluk bilinciyle ortak hareket edebilmek de buna dahil.

Bu açıdan, Taner Yıldız’ın adını anmak gerekir. Hem kurtarma çalışmalarını hem bu nazik durumu doğru yönettiği için. Ölülerimizin hatırasını ve yakınlarını incitmediği gibi, yara bere içindeki topluma “böyle dar zamanlarda duygularına yenilmeyen, güven duyabileceğim devlet adamları da varmış şükür bu ülkede” dedirtebildiği için. Muhalefet liderlerinin özellikle Bahçeli’nin sağduyulu tutumunu da ayrıca kayda geçirelim.

Müsteşarın tekmesi de, istifa etmemesi de kabul edilebilir şeyler değil. Keza Başbakan’ın Soma ziyaretinde yaşananlar gibi. Siyasi akbabaların ve provokatörlerin varlığı ve yapıp ettiği buna bahane olamaz.