Bu hafta bir hilâfet lakýrdýsý dolaþdý ortalýkda. Yeniden getirilse mi getirilmese mi diye. Ýzleyebildiðim kadarýyla bunun muhtemelen yararlý olabileceðini düþünenler pek de az deðil. Hattâ bir meslekdaþ sütûnunda “isterSünnî olsun ister Þiî, ama mutlakâ bir halîfe olsun!” meâlinde bir ifâde bile kullandý.
Bence de...
Hattâ Þiî deðil isterse Katolik yâhut Protestan bir halîfe dahî olabilir!
Bakýnýz, aklýma geldi, hazýr elimizde bir “Ekümenik” yâni evrensel Rum-Ortadoks Patriði varken mûmâileyhe ricâ etsek herhalde bizleri kýrmaz ve ilâveten Halîfelik görevini de deruhde etmeyi kabullenir. Nasýl olsa binâ, personel filan hepsi hazýr.
Tabii bu iþ angarya kabîlinden bedâvaya olmaz. Münâsib bir “þerefiye” mukaabili...
Zâten mesârifi de olacak elbet; gelene gidene yok çaydý kahveydi muskaydý...
Devletimiz büyükdür. Her kaç kuruþsa bulunur buluþturulur toplanýr. Hiç olmadý, benim bankada birikmiþ bir mikdar param var. Ýleride iyice yaþlanýnca kendime bir salýncaklý iskemle satýn alýr taraçada otururum diye biriktirmiþdim.
Oradan ben de karýnca karârýnca bir katkýda bulunabilirim.
Yeter ki halîfesiz kalmayalým!
***
Latîfe bertaraf, Halîfelik Makâmý’nýn yeniden ihdâsýnda ben de dýþ politika görünürlüðümüz baðlamýnda fayda mülâhaza ederim.
Üstelik bu makam “mülgâ” (annulé) bile deðil, sâdece “münhâl” (vacant) yâni varlýðý ortadan kaldýrýlmýþ deðil, yalnýzca þimdilik boþ.
Son Halîfe’nin “azli” Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafýndan yürürlüðe sokulduðuna nazaran yine TBMM tarafýndan yeni bir “atama” yapýlabilir.
Halîfeliðe getirilecek olan þahýs Osmanlý Hânedâný’ndan bir þehzâde olabileceði gibi, Diyânet Ýþleri’nden görüþ alýnmak sûretiyle baþka bir uygun þahsiyet de olabilir.
Þimdi serada yetiþme Kemalistlerimiz muhtemelen hoplamýþlardýr ama ben emînim ki Atatürk bugün sað ve saðlýklý olsaydý bu “koz” üzerinde ciddiyetle düþünürdü.
“Halîfe-i Rûy-i Zemîn” Sâhibi bir Türkiye’nin, yalnýz Ýslâm Âlemi’nde deðil, bütün yeryüzündeki aðýrlýk ve prestijini tasavvur edebiliyor musunuz?
Edemiyorsanýz ben ne yapayým?
Kültürlü Fransýzlarýn dediði üzere “I am sorry!” .
(Yabancý dil bilmeyen câhilleri ise “Je suis désolé!” der.)
Kýsacasý:
Hilâfet ihyâ edilmelidir!
***
Þimdi birtakým telâþe nâzýrlarý kriz geçirerek “Peki de Türkiye Cumhûriyeti’nin karakterive mümeyyiz vasýflarý ne olacak?” diye feryâda baþlayabilirler.
Hiçbir halt olmayacak!
Ne varsa arslanlar gibi yerinde duracak!
Hilâfet gerçi Türklerin elinde dâimâ “politik” bir enstrüman olmuþdur ama Dolmabahçe Sarayý’nda bir halîfenin oturmasý Cumhûriyetimizin yapýsýyla ilgili bir kurum deðildir.
Papalýk Ýtalya’nýn özünü deðiþtiriyor mu?
Hilâfet de lüzum görürse dýþ ülkelerle “Ýslâmiyet temelinde” elbet iliþkiler kuracak ama bu iliþkiler Ankara’nýn kurduðu iliþkilerden farklý olacak.
Öte yandan bu sâyede, benim birkaç sene önce bu durumu îzâh için uygun bulduðum tâbirle, Türkiye’nin “özgül aðýrlýðý” adamakýllý artacak.
O halde bu hayýrlý iþi gerçekleþtirmek üzere derhâl çalýþmalara baþlýyoruz, Arkadaþlar!
Ýlk toplantý yarýn geceyarýsý Sultanahmed Meydaný altýndaki Bizans Mahzenlerinde.
Yanýnýza birer mum almayý unutmayýnýz!
TEÞEKKÜR: Bir önceki yazýmda ufak bir oyun olarak, yazdýðým bir mýsraýn þâirini sormuþdum. Cevab vermek zahmetine katlanan bütün okuyucularým Fuzûlî’den olduðunu bildi. Hepsine pek çok teþekkürler ve selâmlar...Y.A.