Hiyerarþik müdahale deðil idiyse...

Peki, 28 Þubat ile ilgili yargýlamada þimdi ne olacak?

Org. Ýsmail Hakký Karadayý’nýn ‘tutuklanmama’ kararýna yalnýzca yaþýnýn 80’in üzerinde olmasý gerekçesi temel teþkil etseydi giriþteki soru anlamsýz kaçabilirdi; ancak dönemle ilgili belgelerde ‘ýslak imzasý’ bulunmadýðý ve döneme damgasýný vurmuþ olaylardan her þey olup bittikten sonra haberdar edildiði savunmasý da yargýçlarca önemli görülmüþ...

Bu durum halen 28 Þubat (1997) süreciyle ilgili olarak cezaevinde bulunanlarýn iþini zorlaþtýrýyor.

Sebebi þu: Bizde askeri müdahaleler genellikle hiyerarþik yapýlarýn eseri; en üstte bulunan komutan (Genelkurmay baþkaný) “Müdahale edile” demeden hareketlenilmiyor. Tek istisna olan 27 Mayýs’ta (1960) bile, düþük rütbeli subaylar, darbenin hemen öncesinde baþlarýna geçirecek bir ‘orgeneral’ (Cemal Gürsel) bulma yoluna baþvurmuþlardý.

Nitekim, 28 Þubat süreci yüzünden yargýlanacak kadrodan dönemin Genelkurmay 2. Baþkaný Org. Çevik Bir, savcýlýða, “Bizim yaptýðýmýz, baþýmýzdaki komutandan aldýðýmýz emir ve talimatlarý yerine getirmekten ibaretti” biçiminde özetlenebilecek þikâyet dilekçesiyle baþvurdu. Org. Karadayý’nýn “Olan bitenden habersizdim” savunmasý ve savunmasýnýn mahkeme tarafýndan benimsenmesi iþin rengini bayaðý deðiþtiriyor.

Yakýn tarihin en önemli siyasi olayý 28 Þubat, bir askeri müdahale olmasý yanýnda, bir de ‘komplo’ özelliði kazanýp ‘isyan’ damgasý yiyor böylece... Hukuki yönden savunulmasý zor bir durum bu.

Hepimizin gözü önünde yaþandýðý ve ayrýca o dönem Ankara’da bayaðý yakýndan izleme fýrsatý bulduðum için 28 Þubat’ýn girinti-çýkýntýlarýna vâkýfým. Hemen her gözlemci aksini iddia eder ve ‘hiyerarþi’ vurgusu yaparken, 28 Þubat’ýn, hatta Çevik Bir’i bile aþan ve onu ‘vitrin süsü’ gibi kullanan bir örgütlenmenin eseri olduðu kanaatindeydim.

Karargâhta önemli konumlarda bulunan daha alt rütbeli birilerinin eseri...

En ön planda görünen bir kurmay albayýn 12 Mart (1971) sonrasý açýlan, Doðu Perinçek liderliðindeki Türkiye Ýhtilâlci Köylü Partisi (TÝKP) davasýnda, ‘Þafak subaylar grubu üyesi’ olduðu iddiasýyla yargýlandýðýný tespit edip yazmýþtým da...

Disipliniyle ve farklý sadakatlere kapalýlýðýyla ünlü Türk Silâhlý Kuvvetleri’nin ‘ihtilâlci’ bir partiyle irtibatlý olduðu gerekçesiyle yargýlanan birini nasýl olup da albaylýða kadar yükselttiði ve Genelkurmay’da görevlendirdiði hâlâ zihnimde taþýdýðým bir sorudur.

Seçimle gelmiþ bir iktidarý devirmek için çaba gösterdiði iddiasýna muhatap kadro ‘hiyerarþik’ bir yapý deðil idiyse nasýl bir örgütlenmeydi? Faaliyetlerini gerçekten üstlerinin ruhu duymadan gerçekleþtirmiþ olabilirler mi? Yoksa üstlerini etkisiz býrakacak bir yöntem mi bulmuþlardý? Çevik Bir bir ‘vitrin süsü’ müydü, yoksa sürecin en tepe noktasý mý? Devletin sivil bürokrasisi, yargý, iþ dünyasý, üniversiteler ve medya yalnýzca ‘etkilenmek’ istenen pasif katýlýmcýlar mýydý, yoksa aralarýndan bazýlarý süreci götüren subaylarla örgütsel bað içerisindeler miydi?

Görüyorsunuz, Org. Karadayý’nýn tutuklanmamasý bir dizi soruyu çýkarýyor karþýmýza; cevabý ancak yargý tarafýndan verilebilecek sorular...

Bakarsýnýz, tutuklu sanýklar dilekçelerle savcýlara ipuçlarý saðlar da sonuca varmanýn yolu kýsalýr.