Hocalar neden bürokrat tavrý sergiliyorlar?

Yazýmýn baþlýðýnda kullandýðým  “Hoca” ifadesini öðretim üyesi  anlamýnda kullanýyorum, cami hocasý anlamýna deðil.

Hoþ, cami hocalarý da, bizim sistemimizde, DÝB memuru olarak bürokratik davranýþ kalýplarýný benimsemiþ durumdalar.

ABD’li ünlü hukukçu Richard Posner, Türkiye’yi çok ilgilendiren bir soru soruyor: ABD devlet sistemi olarak dünyanýn en laik (seküler) ülkesi ama vatandaþýn dindarlýk oranýnýn da batý ülkeleri arasýnda en yüksek olduðu ülke, bu nasýl oluyor?

Posner’ýn cevabý ve izah tarzý þu: ABD’de papazlarýn maaþý yok, kilise ödeneði yok, bu nedenden, kendilerini, kiliselerini yaþatabilmek, etkinliklerini arttýrabilmek için bir iþadamý gibi davranýyorlar, fon buluyorlar, çevrelerinde dindarlýðý ayakta tutmaya çalýþýyorlar, bir aile Pazar ayinine gelmez ise, öðleden sonra papazýn ilk iþi aileyi ziyaret edip, durumu öðrenmek, hasta iseler geçmiþ olsun demek oluyor.

Türkiye’nin, Posner’ýn bu analizinden alacaðý dersler var gibi geliyor bana.

Üniversite hocalarý da ülkemizde muazzam bir tutuculukla (olumsuz anlamýnda) bürokratik tavýr sergiliyorlar.

Baþka bir ABD’li akademisyen, W.A.Niskanen de þunu söylüyor: Tüketiciler fayda, iþadamlarý kâr, siyasetçi oy maksimizasyonu (ençoklama) yapar ama peki bürokratlar ne yaparlar?

Bürokratlar da, vatan millet aþkýyla deðil, büro yani hakimiyet alaný, ödenek, kadro, yetki maksimizasyonu aþkýyla davranýrlar, buna da þaþmamak gerekir der Niskanen.

Devletin son yüz-yüz elli sene içinde milli gelirin yüzde onlarýndan yüzde ellilerine büyüme meselesine de önemli bir davranýþsal yaklaþýmdýr Niskanen’in yaklaþýmý.

Öðretim üyeleri de büro maksimizasyonu yapmaya, meslektaþlar hiç kýzmasýnlar, bayýlýyorlar.

Her öðretim üyesi için (diyelim yüzde 95’i) en doðru karar kendi bölümünün asistan sayýsýný, öðretim üyesi sayýsýný, ödeneðini, idari kadrolarýný, mesela sekreter sayýsýný, ders saatlerini, zorunlu derslerini, laboratuvarlarýný arttýran karardýr.

Her dekan kendi fakültesinin, her bölüm baþkaný kendi bölümünün, her anabilim dalý baþkaný kendi bilim dalýnýn, her hoca kendi derslerinin vazgeçilmezliði, önceliði, zorunlu statüsü konusunda ýsrarlýdýr.

Her hoca kendi tez danýþmanýnýn tez danýþmaný zamanýnda, diyelim elli sene önce programa konmuþ bir dersin statüsünün gözden geçirilmesine karþýdýr (bakýnýz yaklaþýk tüm hukuk fakülteleri), bu dersin vazgeçilmezliði konusunda aslanlar gibi mücadele verir ve böylece de bölüm programlarý adeta bir ders müzesi niteliðine dönüþür, bu müzeye kimseyi sokmazlar, müzeyi deðiþtirmeye yeltenmezler, bu alana girmek, bu komik müzeyi elden geçirmeye niyetlenenlere de hain, oyun bozan, iþten anlamayan muamelesi çekerler. 

Üniversitelerde, yenilerinde de eskilerinde de, eski program yapýlarýndan yenisine geçme zorunluluðu var, kredi sistemine geçildi ama direniþ öyle güçlü ki, yeni görünüm altýnda eski yapýlar korunuyor ve lisans programlarýnda kredi yükleri yüz elliyi aþma gibi saçmalýklara konu olabiliyor, gelin þu yükü yüz-yüz on dolayýna çekelim, programlarý hem daha rasyonel, hem daha akademik yapalým dendiðinde Niskanen’in deðindiði bürokratik refleksler devreye giriyor, her hoca kendi dersi kaldýrýlýr ya da statüsü mesela zorunludan seçmeliye geçerse iþi programýn batacaðýný söylemeye kadar taþýyabiliyor. 

Hiçbir öðretim üyesi akademik aðýrlýðý yüksek lisansa taþýmayý düþünmüyor, üniversite dendiðinde aklýna hala, çok büyük bir yanlýþýn altýna imza atarak, lisans programlarý geliyor, lisans programlarýndan mühendis, avukat, hakim, iktisatçý, vs. yetiþtirme illüzyonu, yanlýþý sürüp gidiyor.

Hocalarýn bürokratik maksimizasyon güdülerini terk etmeleri, gerçek bir etkinlik maksimizasyonuna yönelmeleri üniversitelerin kalitesi konusunda atýlacak ilk adým olacak.

Haftaya Pazar bu konuya üniversitelerin lisans programlarýnýn elek fonksiyonlarý üzerinden devam edeceðim.