Beşiktaş’ın F.Bahçe karşısında 1. yarı ürettiği gol girişimlerine bakalım: Dakika 12’de Veli’nin şutu. Dk. 33’te Simao’nun dikine oynama gayreti sonrasında gelişen, Fernandes’in kaçırdığı pozisyon. Ve bir de gol, çabuk ve ileriye doğru kullanılan bir taç, Q7’nin asisti.
Ya sahaya bıktırıcı bir “tedbirli futbol” anlayışıyla çıkan F.Bahçe kaç gol girişimi üretmiş 1. yarı? 7 tane. İronik değil mi?
Ama asıl ironi 2. yarıda. Oyunu rakip yarı alana yıkmak ve gol bulmak zorunda olan F.Bahçe doğru düzgün tek bir gol girişimi üretebilmiş. Kontratağa dayalı bir “katenaçyo”ya dönen Beşiktaş ise 5. İşte ligimizin futbol kalitesi. Play-off’un çoğu maçı böyle. Play-off’a daha ilk günden karşı çıktım. Üst üste bu kadar “büyük maç” futbol kalitesini artırmaz, düşürür. Geçen sezon rastlantısal olarak sayısı kabaran Real-Barça maçlarını anımsayın. Çoğu maçta kalite vasatı aşamamıştı. Bu kadar taze bir örneğe karşın, TFF play-off saçmalığında diretti. Niye direttiği herkesin malumu.
Dönelim Beşiktaş’a. Dilimde tüy bitti sezon başından beri. Olsun, bir kez daha yazayım ben: Beşiktaş’ın bütün oyun stratejisi Fernandes’in pasörlüğüne ve Q7’nin bireysel becerisine bağlanmış gibi.
Oysa 4-3-3’ten ofansif verim almak istiyorsanız, orta saha oyuncularınız topu dikine oynamak çabası içinde olacak. “Efendim, Fernandes dışındakilerin teknik kapasitesi yetersiz, dripling özellikleri yok” denebilir; öyleyse tek topu daha çok deneyecekler. Olmuyor mu? Eksiği bek-açık üretkenliğiyle gidermeye çalışacaksın. O zaman da takımın boyunu kısaltacaksın ki “Simao bitik” kolaycılığı dillere pelesenk olmasın.
Ancak bunları yaparsan, Q7 ve Fernandes gibi oyuncuların gerçek niteliklerinden de “tam verim” almayı başarırsın. Daha önce de yazdım, tersi durumda bu tip oyuncular üç beş maçta bir takımı kurtarır, kalan maçlarda “günah keçisi” ilan edilir.
Geçen sezon bunları yapmaya çalışan bir Beşiktaş vardı sahada. Modern futbolla barışık, pek çok oyuncusundaki yılların biriktirdiği kötü alışkanlıkları gidermeye çalışan bir Beşiktaş. “Ofans odaklı” bir Beşiktaş, F.Bahçe’nin taktik yetersizlik ve dağınıklık içinde olduğu bir önceki maçı da kazanırdı. Hem de bu seferkinden daha kolay biçimde. Ama “demode” taktik anlayışlar daha çok alkış topluyor ülkemizde. Hani “her ne olursa olsun sonuca gitmek gereken” ve sahiden de “her şekilde sonuca gidilen” ülkemizde!
Geçen sezon yaşı ve gece hayatı sürekli tartışma konusu yapılan bir Guti’yle çok daha tempolu bir Beşiktaş izlememiz rastlantı mıydı? O dönemki “zihniyet devrimi”ne sahip çıkmamanın bedelini ödüyor Beşiktaş. 4 Nisan’da “Tayfur Havutçu’nun görev süresi 7 maçla sınırlı olmalı” diye yazmış, tutumumu baştan belirlemiştim. “Hücum futbolu” yandaşı, hırslı ve hedefleri olan bir yabancı teknik adam bulunması ve kadro revizyonu dahil bütün kararların ona bırakılması çağrımı bir kez daha inatla yinelemiş olayım.