Eðitim süreçlerinin toplumsal süreçlerle iliþkisi konusunu pek de tartýþmýyoruz galiba.
Son günlerde tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaþlarý adeta doktoralý hukukçu kesildiler, sabahtan akþama kadar özel yetkili mahkemeleri, HSYK’yý, yargý baðýmsýzlýðýný, kuvvetler ayrýlýðý ilkesini konuþuyoruz.
Pek sevdiðim bir benzetme vardýr, devlet de, hukuk da midemize benzerler, týkýr týkýr iþliyorsa yerini bile bilmeyiz, hiç konuþmayýz, ama bir ülserimiz varsa aklýmýza da midemiz dýþýnda baþka hiçbir þey gelmez.
Hukuk da, devlet de biraz böyle; ama bunun nedenleri hakkýnda rivayet muhtelif.
Sabah akþam hukuk konuþmamýzýn bir nedeni de galiba hukukçularýmýz, hukukçularýmýzýn düzeyi ve yetiþme koþullarý.
Hukuk fakülteleri öðretim üyesi arkadaþlar kusura bakmasýnlar ama ülkemizin hukuk fakültelerinin eðitimi, bu eðitime egemen ideoloji, söz konusu fakültelerde görev yapan öðretim üyelerinin çok büyük bölümü 21. Yüzyýlýn iliþkilerine, anlayýþýna, üretim yapýlarýna çok da uygun deðiller.
Haklarýný da yemeyelim, hukuk fakültelerimizin önemli bir özelliði de var.
Verilen, öðretim mi, eðitim mi bilemiyorum, hukuk fakülteleri mezunlarýnýn çok büyük bölümü mezuniyet aþamasýnda benzeþmeye baþlýyorlar.
En liberali ile en devletçisinin arasýnda ciddi bir fark kalmýyor.
Diðer sosyal bilimler mezunlarý arasýnda, iktisatçýlar, sosyologlar, vs. böyle bir durum pek yaþanmýyor.
Hukukçular en temel kavramlar için bile çok eskilerin, 40’larýn, 50’lerin tanýmlarýna, anlayýþýna sýkýþmýþ gibi duruyorlar.
Kamu hukukunda en temel kavramlarýn, mesela devlet, mesela kamu hizmeti gibi kavramlarýn tanýmýnda küresel geliþmelerin, dünyanýn, küresel üretim iliþkilerinin dönüþümünün izlerine pek rastlayamýyorsunuz.
Bu durum öyle sýradan bir sorun deðil zira avukatlýk, hakimlik, savcýlýk gibi mesleklerde hukuk fakültesi mezuniyeti tekeli olduðu için, bu da doðal, bu eðitim ideolojisi ülkemizin hukuk pratiðine de aynen yansýyor.
Doðrudur, mesela ABD ile bizim hukuk sistemlerimiz farklýdýr, ABD’de çok hayati, kilometre taþý niteliðinde kararlar üreten hakimler vardýr, ama bizde çok devrimci kararlar üretebilen hakimlere pek rastlanmaz ama sistem farklýlýðýna raðmen bu imkansýz deðildir.
2004’de gerçekleþen Anayasa 90. Madde deðiþikliðini yargýçlarýmýz senelerdir görmemeyi tercih etmiþlerdir, bu þekliyle pozitif hukuka bile aykýrý davranmýþlardýr.
Anayasamýzýn 138. Maddesinde hakimlerin Anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun kararlar üretecekleri yazýlýdýr ama bizim yargýçlarýmýz ýsrarla sadece kanunlara uygun kararlar vermeye yatkýndýrlar, Anayasanýn hukuk devleti ilkesi ile evrensel ilkeleri birleþtirip kanunlarýn üzerine taþýyamazlar, Anayasanýn tanýdýðý bu “hukuka göre karar vermek” kavramýna yabancýdýrlar.
Yabancý dil bilgisi çok sýnýrlý hukukçularýmýz (çok büyük bölümü) temel hak ve özgürlüklere iliþkin sözleþmeleri de içselleþtirme aþamasýnda zorlanmaktadýrlar; saatlerce her kitaptan okuyup öðrenilecek dersler yerine ingilizce öðretilse muhtemelen hukukçu çýktýsý daha nitelikli olacaktýr.
Bu zorluk, ulusal egemenlikçi bir zihniyet ile birleþtiðinde de ortaya þekilde görülen hukuk tuhaflýklarý çýkmaktadýr.
Türkiye’de öyle muhafazakar, ulusalcý hukukçular gibi bir ayýrým da yapaydýr, ortak payda dünyaya kapalýlýktýr, yanlýþ anlaþýlmýþ bir devlet kavramýna biattýr.
Bu sorunun çözümüne bir yerden baþlanmalýdýr, benim ilk önerim hukuk öðretiminin lisans öðretimi sonrasý aþamaya kaydýrýlmasý, herhangi bir lisans diplomasý olmayan kiþinin hukuk eðitimi görmemesidir, yirmi iki yaþýna gelmiþ bir kiþiyi þartlamanýn zorlaþacaðýný umuyorum.
Yaþadýðýmýz hukuk krizine biraz da orijine dönerek, hukuk fakültelerini pertavsýz altýna alarak yaklaþalým, ilginç þeyler yakalayabiliriz.