Hükümet Temizöz Davası’na müdahil olsun!

Şırnak’ın Cizre ilçesinde, 1993-95 yılları arasında işlenen 21 faili meçhul cinayetle ilgili açılan ve aralarında Emekli Jandarma Kıdemli Albay Cemal Temizöz ve eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ’ın da bulunduğu 8 kişinin yargılandığı dava, 5 Kasım’da sanıkların beraatıyla sonuçlandı. Beraat gerekçesi delil yetersizliği olarak gösterildi.

Halbuki aradan geçen 22 yıla rağmen olaylara tanıklık eden çok sayıda insan vardı ve mahkemede birbiriyle tutarlı şekilde ifade vermişlerdi. Lakin Mahkeme Heyeti, 48 duruşmadır “suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturma ve bu teşekküle üye olma, adam öldürmeye azmettirme ve adam öldürme suçlarından” yargıladığı sanıkları “kesin, inandırıcı ve vicdani kanaate uygun delil bulunmadığı” gerekçesiyle salıverdi.

Temizöz-JİTEM davasını başından beri takip eden avukatlara göre karar yanlış ve Yargıtay’dan ve AYM’den dönmezse mutlaka AİHM’den dönecek. Buna benzer birkaç dava daha var ayrıca, beraatle ya da zaman aşımıyla düşen.

Adaletin tecelli etmemesi, suçlunun cezalandırılması beklentisinin boşa çıkması bir sorunken, kararın PKK-HDP siyasi hattı tarafından siyaseten sömürülmesi ayrı bir sorun.

Davayı yakından takip edenlerin vurguladığı birkaç nokta var: Dava paralel yapı tarafından hükümete çakmak için açılmıştı. PKK-HDP hattı ise dava başladığında mahkeme kapısında gösteri fotoğrafı çektirip ortadan kaybolmasına, duruşmaları takip etmemesine rağmen şimdi kararın faturasını AK Parti’ye kesmeye çalışıyor. Benzer bir tutum Türk solunda da var. Ergenekon Davası’na “Fırat’ın ötesine geçmiyor” bahanesiyle kayıtsız kalan Türk solu Cizre’de işlenen geçmiş suçların Eskişehir’de görülen davasına da lütfedip ilgi göstermedi.

Ama ilgisizlik ne 90’larda “en iyi Kürt ölü Kürt’tür” derken bugün “en iyi Kürt AK Parti’ye silah çeken Kürt’tür” diyen Türk ulusolu’yla sınırlı, ne de JİTEM’in 90’larda yaptığının bir benzerini bugün bölgede yapan YDGH ve ona sivil kamuflaj sağlayanlarla.

Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesini ve PKK’nın silahsızlandırılmasını destekleyen dindar muhafazakar çevreler de bu karara sessizNeden?

90’lar Kürtler ve dindarlar için acı dolu yıllardı, Türkiye için utanç yılları. Hepimiz biliyoruz ki faili meçhuller, gözaltı kayıpları, işkence, köy yakma gibi insanlık onurunu çiğneyen çok sayıda suç ve PKK’yı meşrulaştırmak gibi ağır bir bedel kaldı o yıllardan geriye. Bugün hâlâ baş etmeye çalıştığımız... Ve biliyoruz ki adalet tecelli etmeden yaralar sarılmaz, travma atlatılamaz. Toplum ve devlet bunun için el ele vermiş durumda üstelik. Kamuoyu tüm ihmallere ve dikkat eksikliğine rağmen gayet net: Türk’üyle Kürt’üyle Türkiye, sivil siyasetin yolunu herkese sonuna kadar açarken, en ilkel siyaset yapma biçimi olan terörü de kesin dille reddediyor.

Hükümetin ya da bir siyasi parti olarak AK Parti’nin mahkeme heyeti üzerinde baskı kurmasını talep edecek değiliz. Ama bir bakanlık, mesela Milli Savunma Bakanlığı ya da Adalet Bakanlığı mağdurlar lehine davaya müdahil olamaz mı? Geçen hafta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, bakanlık olarak yürüttüğü siyasetin devamını yargıda da savunarak çok doğru bir iş yapmıştı. Diyarbakır’da 2013 yılında 14 yaşındaki Z.B’yi başına taşla vurup, bayıltarak tecavüz eden ve hamile kalmasına yol açan 22 yaşındaki Y.T’ye duruşmadaki ‘saygın tutumu’ nedeniyle indirim uygulanan davaya, mağdur lehine müdahil olmuştu. Benzer bir tutum alınabilir.

Bu tür davalarda kararın adil olması, mağdurların ve yakınlarının içinin soğuyabilmesi, suçu işleyen ya da azmettirenler nezdinde benzeri bir suça yatkın olan kişi ya da yapıların bundan ibret alabilmesi ve en önemlisi toplumun “evet suç işleyen cezasını çekti, bu devlet de masumun hakkını korudu” diyebilmesi için güçlü bir siyasi ve toplumsal desteğe ihtiyaç var çünkü. Ezcümle; terörle haklı mücadelesini, hukuk içinde kalarak yürüten bugünün Türkiye’si, 90’ların kanlı ve hukuksuz sicilini tevarüs edemez. “Kamu görevlilerinin işlediği suçlarda cezasızlık politikası sürüyor” iddiası bile zarar verir Yeni Türkiye’ye. Ki Başbakan Davutoğlu da PKK’lı cesedinin polis aracında sürüklenmesini tasvip etmemiş ve hukuki-idari soruşturma talimatı verdiğini açıklamışken.

Hukukçu Mehmet Emin Ekmen’in dediği gibi aslında: “İnsanlar adalet istiyor. Bir kısmı da elde edilecek delillerle çocuklarının kemiklerine kavuşmak... Kırılan her umut aidiyet duygusunu zedeler, geleceğe birlikte yürüme iradesini kırar.”