Hükümetin Suriye politikasýný eleþtirmek

Hükümetin Suriye politikasýný eleþtirmek için yapýlan analizlerden bazýlarýnýn kamuoyunu yanýltýcý yönleri bulunuyor. En yaygýn iddia, 'Batýlý emperyalistlerin' Ortadoðu'ya demokrasi götürmek istemedikleri, amaçlarýnýn baþka olduðu yönünde.

Batýlý devletlerden kimin kastedildiði tam olarak bilinemese de, bu iddia öncelikle Batýlý ülkelerin kötü niyetli olduklarýný düþünmeye yol açýyor. Eleþtiride bulunanlara göre, sürekli gizli niyetler taþýyan bu batýlý devletler, Arap ülkelerinin kaynaklarýndan yararlanmak istedikleri için bölgenin karýþmasýna neden oluyorlar. Yani batýlýlar bölücü.

Batýlý ülkelere þüpheli yaklaþan bu bakýþ açýsýnýn iki önemli sorunu bulunuyor. Bunlardan birincisi, bir NATO üyesi ve AB ile müzakere eden ülke olarak Türkiye'nin de söz konusu Batý içinde yer aldýðýnýn unutulmasý. Ýkincisi ise, hemen tüm devletlerin demokrasiyi önce kendi vatandaþlarý için öngörmelerinden daha doðal bir þeyin olmamasý. Diðer bir ifadeyle, uluslararasý arenada devletlerin 'çýkar' peþinde koþuyor olmalarý yeni bir keþif deðil; gayet tabi Türkiye de böyle yapýyor. Baþka toplumlar için demokrasi talep etmek ise, eski rejimlerle sürdürülen çýkar iliþkilerinin týkandýðýný, yeni ekiplerle yeni iliþkiler kurmanýn daha avantajlý olduðunu duyurmak anlamýna geliyor. Ayrýca, istikrar için demokratik ya da yarý demokratik sistemlerin kurulmasýnýn kime ne zararý olabilir diye de sormak gerekebilir.

Suçlu Batýlý ülkeler

Demokrasinin bir yerden bir yere götürülemeyeceði konusunda dünya ülkeleri yeterince deneyim kazanmýþ durumdalar. Dolayýsýyla Ortadoðu'da demokrasi tartýþmalarý yapýlýrken artýk hiçbir ülke ABD'nin Irak ya da Afganistan'da olduðu gibi iþgal yoluyla düzen getirmesini öngörmüyor; öyle olsaydý muhtemelen þimdiye kadar müdahale edilmedik yer kalmazdý.

Ayrýca, batýlý ülkeleri eleþtirirken dikkat edilmesi gereken bir konu daha olduðu söylenmeli. Tunus'ta baþlayýp Suriye'ye hatta Ýran, Yemen ve Bahreyn'e kadar uzanan rejim sarsýntýlarý, büyük güçler müdahalede bulunduklarý için olmadý. Halklar, baskýdan bunaldýklarý için süreçleri kendileri baþlattýlar. Üstelik bu tür iç savaþ ortamlarýnýn yaþanmasýna uygun alt yapýlarý tarihsel olarak da mevcuttu.

Batýlý güçlerin Ortadoðu'ya demokrasi götürme kisvesi altýnda buralarýn kaynaklarýný sömürmek istediklerini iddia etmek de, 19. yüzyýl perspektifine takýlýp kalmak anlamýna gelir. Zira savaþ ve çatýþma yerine iþbirliði yoluyla kaynaklara ulaþmanýn daha düþük maliyetli olduðu bir dünyada yaþýyoruz. Çatýþma nedenleri, kaynaklarý sömürme arzusuna deðil ancak paylaþma sorunlarýna baðlanabilir.

Sýfýr komþuluk

Türkiye'nin Suriye politikasýný eleþtirmek için ileri sürülen bir diðer iddia ise, Türkiye'nin tüm komþularýyla iliþkilerinin bozulmuþ olmasý. Bu, iliþkileri bozanýn Türkiye olduðunu iddia etmek anlamýna geliyor ve pek de gerçeklerle baðdaþmýyor. Tüm gerilimlere raðmen Türkiye'nin Ýran ve Rusya ile iliþkisi çizgi deðiþtirmeden sürüyor, Yunanistan ve Bulgaristan'dan öte Balkanlar'da da sorun yaþanmýyor, Ermenistan ile ise iliþkilerin normalleþmemesi bu döneme ait bir sorun deðil. Irak, Suriye ve Ýsrail'deki yönetimler kastedilerek Türkiye'nin düþmanlarla çevrili hale geldiðini ileri sürmek doðru deðil. Bu 'üç tarafýmýz denizlerle, dört tarafýmýz düþmanlarla çevrili' anlayýþýný geri çaðýrmaya yol açabilir.

Eleþtiri, siyasetin özü ve hele ki Suriye sorunu gibi tüm yurttaþlarýn kaderini belirleyecek bir konuda karar alýcýlarý eleþtiriden mahrum býrakmamak gerekir. Ancak konjonktürden kopuk imalar taþýyan eleþtirilerin yapýcý olmasý beklenemez.