Nihayet zincirin halkalarý tamamlanýyor ve buradan artýk varsayýmlar (hipotezler) deðil, ayaklarý yere basan tezler çýkarmamýzýn da zamaný geliyor. Þu son iki ay içinde olup bitenleri alt alta yazýn ve bunlarý bir daire ile çevirip tasnif edin. Bu daireleri yan yana koyduðumuzda bunlardan birbirine teðet geçen ya da ayrý ayrý duran halkalar elde etmezseniz. Tam aksine iç içe geçen, birbirini kesen sorunlar kümesi elde ederseniz. Tabii ki bunlarýn çözüm kümeleri de ortak. Þimdi bunlarý ele alalým ve hem ekonomik hem de politik olarak sorun-çözüm kümelerine ulaþalým. Birinci kümemiz (dairemiz) geliþmiþ ülkelerdeki kriz ve krizin seyri... Ýkinci kümemiz, içlerinde Türkiye, Brezilya gibi geliþmekte olan ülkelerin, týpký on yýl önce geliþmekte olan Asya’nýn yaptýðýný yapmakta oluþlarý ve Doðu’nun, bunlarla birlikte, topyekûn Batý’ya yetiþme hatta geçme iradesini ortaya çýkarmasý... Üçüncü kümemiz, Ortadoðu’nun deðiþen sýnýrlarý ve buna baðlý yeni güç dengesi, Ýslam coðrafyasýnýn Batý güdümlü diktatörlüklerden çýkma iradesi göstermesi... Dördüncü kümemiz, teknolojiden, enerjiye kadar temel alanlarda oyunun ve oyuncularýn yukarýdaki üç kümeye baðlý olarak hýzla deðiþmesi... Þimdi bu dört temel alan (daire) birbiriyle iç içe geçiyor ve tam burada önümüzde yeni bir topyekûn ama biçim deðiþtirmiþ savaþ var. Sadeleþtirmek için bu savaþýn taraflarýný da yazalým; savaþýn birinci tarafý, ilk sorun kümemizin konusu olan geliþmiþ ülkeler ve bunlarýn -þimdiye deðin hâkim olan- sermaye yapýlarý... Bir önceki dönemin sektörleri, finans yapýsý vb... Savaþýn ikinci tarafý da, yüzyýllar sonra, yeniden Batý ile ayný þartlarda dünya ekonomisi ve siyasetinde var olma mücadelesi veren Doðu ve bunlarýn yoksul halklarýnýn siyasi iradesi...
Yaþam biçimi derken...
Þimdi bunun çok eski bir anlatý olduðunu (üçüncü dünyacýlýk falan ) söyleyeceksiniz ama kesinlikle öyle deðil. Üçüncü dünyacýlýk, ulus-devlet sýnýrlarý ile bölünmüþ çok keskin, indirgemeci bir batý-doðu ya da kuzey-güney ikilemi üzerine kurulmuþtu. Örneðin Esad gibi bir katil, buna göre, emperyalizme karþý direnen bir halk kahramaný olabilir. Türkiye’deki ulusalcý solun Esad hayranlýðýnýn teorik kaynaðý tam da buradan gelir.
Þimdi ortaya çýkan gerçeklik ise bir eski-yeni savaþý. Tam burada Merkel’le Esad, Ýran mollalarý ile ABD’deki neconlar, Ýsrail’in þahinleri ile Hizbullah, bizim laik burjuvazi ile yine Ýran mollalarý, bu günlerde, çýkar birliði içindedir ve ayný saftadýr. O zaman buna bir Doðu-Batý krizi nasýl diyebiliriz sorusunun yanýtý ise basittir, örneðin Mýsýr, Türkiye gibi ülkelerdeki laik ‘modern’ yarý askeri diktatörlükler de, Ýran molla diktatörlüðü de aslýnda þimdi çatýrdamakta olan Batý’nýn üstünlüðünün ve eski sektörlerinin hegemonyasýnýn parçalarýydýlar. Bu hegemonya, Türkiye ve Mýsýr gibi ülkelerde, yaklaþýk yüzyýlý aþkýn bir sürede kendi kültürel deðerlerini, organik aydýnlarýný, devlet yapýsýný ve bunun ideolojik aygýtlarýný üretti. Üniversiteler, kültür kurumlarý, eðitim, medya, iþ hayatý vb... Bu ideolojik aygýtlardý ve bunlarýn yýllar içindeki toplam üretimi ortalama insaný ve onun ‘yaþam biçimini’ ortaya çýkardý. Yaþam biçimi kavgasý dedikleri bunun kavgasýdýr aslýnda...
Benim pazarýmda gezinemezsin!
Bakýn, bu hafta baþý gelen veriler önemli. Özellikle büyüme ile ilgili çok önemli bir veri olan imalat sanayi PMI (imalat satýn alma yöneticileri endeksi) Almanya’da 48.62’ye düþtü. Fransa’dan sonra Almanya’nýn da, seçim süreciyle birlikte, krizi daha derin hissetmesi ve resesyona gitmesi kaçýnýlmaz gözüküyor. (Türkiye’de bu veri, bütün bu olan bitene raðmen Haziran ayý için 51.2, yani sanayi tarafýndaki büyümeyi yukarý yönlü gösteriyor) ABD’de ise, bu sayfalarda daha önce anlattýðýmýz gibi, Fed’den baþlayan müthiþ bir bölünme var. Bu bölünme, parasal geniþleme tartýþmasý gibi gözükse de, bizim yukarýda bahsettiðimiz savaþýn bir parçasý. Yani Fed içindeki eski sistemin temsilcileri, parasal geniþlemenin Türkiye, Brezilya gibi ülkeleri daha fazla yukarý çýkarýp, merkez Avrupa’yý aþaðý çektiðini iddia ediyorlar ve buna karþý çýkýyorlar. Þimdi Fed, bir yeni denge arýyor. O halde bizim ikinci sorun kümemizde anlattýðýmýz ‘baðzý þeylerin’ baþýnda Türkiye ve Brezilya gibi ülkelerin Almanya ve Fransa pazarlarýnda gezinmeye baþlamasý geliyor.
Ýslam endiþesi, ‘bizimkiler’ gidiyor kaygýsý...
Öte yandan Mýsýr’da 1945’ten bu yana Kral Faruk’la baþlayan, Nasýr’la devam edip, Enver Sedat ve Mübarek’le süren ‘millici’ laik askeri diktatörlükler sürecinin bitmesi bütün bu sürecin ürettiði kesimleri ayaklandýrdý ama bu ayaklanmanýn arkasýnda, çürüyen eski küresel finans oligarþisinin, Ýslam endiþeleri ve kaygýlarý yok mu?
Bakýn þöyle: Bugün ekonomik varlýklarýn sahipliðine ve faizsiz iþletimine dayalý menkul kýymetleþtirme sistemleri, kapitalizmin finansal çürümesinin önüne geçecek en yakýn alternatif olarak durmaktadýr. IMF’nin Ýslami ekonomiye dönük 2010 raporunda, Ýslami bankalarýn, toksik varlýklara bulaþmadýklarý için krize karþý esnek durabildikleri vurgulanýyor ve Ýslami fonlarýn dünya çapýnda büyüklüðünün 1 trilyon dolara çýktýðý ve 2015 yýlýnda da dünyadaki 1.5 milyarý aþkýn Müslüman’ýn tasarruflarýný çekeceði öngörüsünde bulunuluyordu. Ortadoðu’daki siyasi deðiþim, ayný zamanda nasýl iflas edeceðini þaþýran þu anki kapitalizme, finanstan baþlamak üzere ciddi bir çýkýþ-alternatif sunmaktadýr. O zaman Mýsýr’daki ayaklanmalarýn bu tespitten ayrý olabileceði, Mursi’yi istemeyenlerin yalnýzca nasýl ‘daha fazla özgürlük’ isteyen kitleler olduðu söylenebilir. Mübarek döneminde, týpký bizdeki gibi, devlet güdümünde palazlanan, rekabet edemeyecek alanlara yatýrým yapan, verimsiz bir ekonomi yaratan devletçi lümpen burjuvazi, Mursi karþýtý gösterilerin baþ aktörü ama tam yetmiþ yýlýn ekonomik sorunlarýný, Müslüman Kardeþler’e yýkmak ve kitleleri ayaklandýrmak da iþin en kolay kýsmý tabii... Çok benzer deðil mi, çok...