Türkiye’de eðitim sisteminin sorunlarý çok boyutlu.
Teknik olarak adlandýracaðým sorunlar çok sayýda ve boyutlarý devasa; bu teknik sorunlar sistemin dizaynýndan, öðretmen kalitesine, ders verimliliklerinden, örgütlenmeye kadar uzanýyor ve tüm sorunlarýn boyutlarý devasa ama kýsa vadede olamasa bile orta vadede çözülebileceði konusunda bendeniz umutluyum.
Ancak, eðitim sistemimize iliþkin bir de çok önemli, hatta bir açýdan teknik sorunlarý bile aþabilen ideolojik bir sorunlar kümesi var ve kanaatimce bu ideolojik boyutun ortaya çýkardýðý sorunlarý aþmak teknik sorunlarý aþmaktan da orta vadede daha zor.
Giriþ olarak bu kadarla yetineyim ve hemen aþaðýda dönmek üzere baþka bir meseleye gireyim.
Ýki gün önce, Malatya Zirve Kitabevi katliamý davasýnda yargýlanan emekli orgeneral Hurþit Tolon bu davadan tutuklandý.
Bu tutuklanma ne demek bir düþünelim.
TSK’da ordu komutanlýðý gibi çok önemli bir üst göreve kadar çýkabilmiþ bir subay üç misyonerin boðazý kesilerek öldürülmesine iliþkin bir davada tutuklanýyor; mahkemeleri çok eleþtirebilirsiniz, bu süreçlerde çok da nötr davranmadýðýný da iddia edebilirsiniz ama hiçbir hakim elinde güçlü kanýtlar olmadan bir orgenerali misyoner katliamýna karýþmaktan boþ yere tutuklayamaz diye düþünüyorum.
Bir orgeneralin, olayýn doðrudan örgütleyicisi olmasa bile, böyle bir olayla beraber anýlmasý bile çok korkunç.
Zirve katliamý davasý bir sonuca doðru gidiyor, darýsý Hrant Dink ve Rahip Santoro cinayetlerine; bu cinayetler, baþta Dink cinayeti olmak üzere, tüm boyutlarýyla aydýnlanmadan, AK Parti’ye kalýcý huzur da zor gibi duruyor.
Hurþit Tolon meselesi, Zirve Kitabevi meselesi, misyoner cinayetleri konusunun doðal olarak bir polisiye, adli boyutu var; bu boyutta mesafe, yeterli ve tatmin edici düzeyde olmasa bile, alýnýyor.
Ancak, ayný meselenin bir de ideolojik, bizim eðitim sistemimizi doðrudan ilgilendiren bir boyutu daha da var, bu boyut sanýldýðýndan da önemli, misyonerlik meselesi ders kitaplarýnda Türkiye’nin bütünlüðünü, varlýðýný tehdit eden bir konu gibi çocuklara öðretiliyor, sonra da, Malatya’da olduðu gibi, üç beþ genç Orgeneral Hurþit Tolon gibiler tarafýndan kolayca manipüle edilip, korkunç cinayetler iþlediklerinde duruma þaþýrýyoruz ama asýl þaþýrmamýz gereken þey muhtemelen bu ders kitaplarýnda bu konuya ayrýlan yer ve içerik.
75 milyonluk, nüfusunun çok büyük bölümü müslüman bir ülkenin üç beþ misyonerden çekinmesini, gardýný alarak ders kitaplarýnda bu konuyu bir ulusal tehdit olarak sunmasýný anlamak benim için gerçekten çok zor; gerçekten anlamýyorum, anladýðýmdan da hiç hoþlanmýyorum, çok anlamsýz bir özgüven eksikliði olarak görüyorum.
Ýnternete “ders kitaplarýnda misyonerlik” diye yazýn, iyi bir inceleme yapýn, karþýnýza çýkacak tablodan rahatsýz olacaðýnýzý düþünüyorum.
Hurþit Tolon gibiler için bu ideolojik bataklýk içinden adam devþirmek, inanýn bana çok daha kolay olabiliyor.
Bu satýrlarýn yazarý geçtiðimiz seçim dönemlerinde AK Parti’ye oy verdi ve bu tercihinin temel nedeni de AK Parti’nin tüm vesayet kurumlarýyla mücadelede en etkin siyasal hareket olduðuna olan inancý idi.
Ancak, vesayet sistemi bizim gibi bir ülkede sanýldýðýndan çok daha boyutlu ve kapsamlý.
Vesayetle mücadelenin bir boyutu da, hiç kuþkusuz, eðitim sistemimizde hala egemenlik kýrýntýlarý (!) süren ideolojik çerçeve.
twitter.com/KarakasEser