Son zamanlarda dava adamlýðýnýn ne olduðu tartýþýlýyor, dava kavramýnýn muðlaklýðý üzerinden deðerlendirmeler yapýlýyor. Davaya ihanet, davaya sadakat, davaya adanmak gibi ifadeler özellikle siyasi/ideolojik alanda çok kullanýlýyor. Haklý olarak ‘dava, neyin davasý’ þeklinde sorular gündeme geliyor. Kavramýn, millete hizmet davasý, adalet ve hakkaniyet davasý gibi birçok kullanýmýna þahit oluyoruz.
Kanaatimce, dava sahibi olmak, iddia sahibi olmaktýr. Bu iddia dinden, ideolojiden veya dünya görüþünden kaynaklanýyor olabilir. Hayata, dünyaya, insana nizam vermeye yönelen davalar belli hedeflere ulaþma idealini yaþatýrken, insanýn hangi deðer ve ilkeleri gözeterek, hangi yol ve yöntemleri izleyerek bu iddialarýna ulaþabileceklerini söylerler.
Dava adamý olmak bu yüzden hem ulvi hedeflere sahip olmakla ilgilidir, hem o davanýn deðerlerini yaþatmakla ve onun gösterdiði yolun yolcusu olmakla ilgilidir.
Ýbrahim Peygamber’in (AS) ateþine su taþýyan karýncanýn Ýbrahimî davasýnýn neferi, o kutsal yolun yolcusu olduðu söylenebilir. Sonuca ulaþýp ulaþmamak ilahi takdirdir, önemli olan o yolda mücadele etmek ve o yolun ahlakýný kuþanmaktýr.
Ýnanç, aþk, sevda, yürekten baðlanma dava ehlinin olmazsa olmazýdýr. Bir derdi, aþký, tasasý, sevdasý olmayan, inandýðý kutsalýn hedef ve iddialarýnýn peþinde koþmayan insan, dava adamý olamaz.
Peygamber Efendimizin de, atasý Ýbrahim Peygamberin de davasý Ý’la-yý Kelimetullah’dý, yani Allah’ýn kelamýný yüceltmek… Hz. Adem’den itibaren ilahi mesajýn adý Ýslam olmuþ, tabi olanlara Müslim denmiþtir.
Allah’ýn kelamý/sözü, insandan kutsal adanmýþlýk ve kendisini yüceltmeye yönelik bir dava bilinci ister. Bilindiði gibi Peygamber Efendimiz Müþriklerin yoðun baskýlarý ve kendisiyle anlaþma çabalarýna karþý “Onlardan bir tek SÖZ’ü kabul edip, bunu söylemelerini istiyorum. Eðer onu kabul edip söylerlerse bütün Araplar onlarýn yönetimine girer, Acemler de onlara vergi öder” demiþ, buna karþý Ebu Cehil, “Bir tek söz mü? Tamam söyleriz onu, yeter ki bu davayý terk etsin” deyince, bunun ‘Lailahe illallah’ olduðunu belirtmiþtir. Bu bir tek söz, var olan tüm yapýyý sarsan boyutlar taþýdýðýndan Mekkeli müþriklerin tüylerini ürpertmiþtir. Tüm baskýlara, zulümlere, hakaretlere, iþkencelere, boykotlara, sürgünlere, suikast giriþimlerine raðmen Hz. Muhammed (ASM) davasýndan vazgeçmemiþtir.
Siyasette, sosyal veya ekonomik alanda uðraþ veren insanlarýn dava adamý olmasý, böyle bir inanmýþlýða ve hayata farklý zaviyeden bakmaya sebep olur.
Pazartesi sabahý kalp krizi geçirerek vefat eden Ýbrahim Çaðlar da iþte böyle davasý olan adamlardandý.
Genç yaþta ticarete atýldý, para kazandý, zengin oldu, ama hep baþka bir derdi vardý. Sivil topluma yöneldiðinde de, AK Parti’nin kurucusu olarak siyasete temas ettiðinde de dünya peþinde koþmaktan öte bir amacý olduðunu düþünüyordu. Haddizatýnda dünyevi meþguliyeti de bu amacýn mütevazý bir parçasýydý. MÜSÝAD’da, TOBB’da ve ÝTO’da belli bir efkarýn temsilcisi olarak hizmet etti.
Ýbrahim Çaðlar, hep güleryüzlü, hep pozitif, hep saðduyulu, hep mütevazý idi…
Babacan, þefkatli, koruyucuydu…
Ýstanbul Ticaret Odasý baþkanlýðý gibi çok önemli bir görevi uzun zamandýr yürütmesine raðmen bizim mahallenin bildik Ýbrahim’i olmaktan, ilk günkü aþk ve heyecanýný korumaktan, yola çýktýðý zamanki arkadaþlarýný kucaklamaktan hiç uzaklaþmadý.
Ýbrahim Aðabeyle özellikle AK Parti’nin Ýstiþare Kamplarýnda bir araya gelir hasret giderirdik. En son Sayýn Cumhurbaþkanýmýzýn Polonya ziyaretinde bir araya gelmiþ, programýn olduðu otelin kapýsýnda temiz hava alýrken hasbihal etmiþtik. Ayaküstü de olsa, “ne olacak bu dünyanýn hali, ne olacak bu Ýslam dünyasýnýn hali” muhabbetlerinden birini yapmýþ, kendimizce dertlenmiþtik. O günkü halet-i ruhiyesi de her zamanki gibi bir dava adamýnýn vicdan sýzýsýný yansýtýyordu.
Ýbrahim Çaðlar’ýn vefat ettiðini duyduðumda derinden sarsýldým. Bir güzel insaný daha ebedi âleme yolcu ettik. Allah rahmetiyle muamele etsin, mekânýný Cennet eylesin.