İç cepheyi tahkim edelim, kutuplaştırmayalım

Afrin operasyonu tartışmalarına birileri farklı bir mecra açmaya çalışıyor. 

“Afrin’i iç siyasete alet etmeyelim!” diye başladılar. 

“İç cepheyi sağlam tutmak lazım. Kutuplaştırıcı söylemlerden kaçınmak lazım!” diye noktaladılar. 

Siyasette kaçak güreşen o eski Genelkurmay Başkanı da öyle diyor Cumhurbaşkanı’mıza ve Bahçeli’ye cevap verirken. 

“Yanlış anlaşıldım!” diyor. 

Adamdaki kibre bakın hele... 

“Yanlış anlatmış olabilirim” demiyor, muhataplarının zekâsına saygısızlık edercesine “yanlış anlaşıldım!” diyor. 

Efendi kendine gel! 

Evvela siyasetin hangi ipsiz sapsızlarıyla, hangi illerin, hangi karanlık dehlizlerinde yürüdüğüne bak... 

Herkes seni “yanlış anlıyorsa” demek ki sende bir yanlışlık var. 

Var ki kaçak güreşiyorsun... 

Kaçak güreştiğin için de kelimeleri yuvarlıyorsun... 

Yuvarlandığın kelimeler amaçladığın algıyı oluşturursa ne ala! 

Değilse, hemen bir açıklamayla seni “yanlış anlayanları” pişkinlikle suçlayarak üste çıkıyorsun! 

Yok öyle yağma! 

*** 

Şimdi geliyorum “iç cepheyi tahkim etmek lazım, kutuplaştırmamak lazım!” lafları arkasına gizlenmiş asıl niyete... 

Afrin operasyonu dolayısıyla uyanan milli hassasiyetin bu mücadeleyi kararlılıkla sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve bu mücadelenin amansız destekçisi Bahçeli’ye siyaseten yaradığını düşünen çevreler suret-i haktan görünerek itibarsızlaştırma operasyonuna giriştiler. 

İşbu argümanlar işte bu niyetin bir ürünüdür. 

Bu algı operatörleri şunu demek istiyorlar: “Erdoğan ve Bahçeli Afrin’i iç siyaset malzemesi olarak kullanıyorlar ve bu kritik süreçte bir ve beraber olması gereken toplumu kutuplaştırıyorlar!” 

Yavuz hırsız gibiler vallahi... 

Hatta onlardan bin beterler... 

Bu kirli operasyonlarına bir de utanmadan Gazi Mustafa Kemal’i alet ediyorlar. 

Ondan yaptıkları alıntılarla gerçek niyetlerini gizleme yoluna gidiyorlar. 

Gazi Mustafa Kemal’in, “içerdeki tüm unsurları bir ve beraber kılmak gerektiği”ne dair sözleri teorik olarak doğru elbette. 

Gazi’nin doğru sözünden yanlış siyasi sonuçlar çıkartan bu algı operatörleri şu soruların cevaplarını versinler o halde... 

Milli mücadele sürecinde içerdeki bütün unsurlar Gazi’nin etrafında toplanmıştı da biz mi bilmiyoruz? 

Gazi’ye düşmandan çok düşmanlık edenlere bakarak Gazi’nin bu birliği sağlayamadığı sonucuna mı varmak gerekir? 

O dönemde İngiliz ve Amerikan muhipleri/işbirlikçileri yok muydu? 

Kongreler sürecinde mandacılığı savunanlar kimlerdi? 

Gazi’nin etrafında herkes kenetlenmiş idiyse bugünkü OHAL’e taş çıkartan İstiklal Mahkemeleri’ne niye ihtiyaç duyuldu? 

Gazi siyasi emellerini harici düşmanların emelleriyle birleştiren içerdeki hainleri hiç mi eleştirmiyordu? 

O dönemi merak edenler Nutuk’u okurlarsa ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. 

Erdoğan liderliğinde günümüzde sürdürülen mücadele ile tarihteki milli mücadele döneminin hemen hemen birbirinin aynısı olduğunu göreceklerdir.  

***  

İçerdeki hainler sadece kılık değiştirmişler. 

“İçerdeki bütün unsurları birleştirmek”ten ve “iç cepheyi sağlamlaştırmak”tan söz edenler bunu nasıl yapacaklarını açıklasınlar da bilelim. 

Veya kendi döneminde Atatürk bunu nasıl başarmış, desinler de bilelim... 

Bugün içimizde ABD muhibbi/ajanı FETÖ’cüler yok mu? 

ABD bayrağı altında güya “Kürdistan” kurmaya çalışan PKK/HDP’li lejyonerler yok mu? 

ABD ve AB ağzıyla Türkiye’ye düşmanlık eden odaklar yok mu? 

FETÖ ve PKK sevici siyasi çevreler, mandacı ve mankurt gazeteciler, akademisyenler vs. yok mu? 

Var da var.... 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu cürufa karşı verdiği istiklal ve istikbal mücadelesinde “kutuplaştırıcı siyaset yaparak toplumu bölmek”le suçlayanların kaffesi bilesiniz ki aynı üst aklın aparatlarıdırlar. 

Milletimizin kahir ekseriyeti dün olduğu gibi bugün de müstevlilere ve işbirlikçilerine karşı yek vücutturlar. 

Sorun millette değil, kendi milletine yabancılaşmış mankurtlarda ve Erdoğan düşmanlığını Türkiye düşmanlığına dönüştürmüş gayrı milli unsurlarda. 

Milletin evlatları; kimin, neyi, niçin söylediğinin farkındadır hamdolsun...