İcat çıkarma Türkiye!

Başkalarının icat ettiklerini sat, bayilik yap.

‘İthal ikameci’ sistem getir ama ‘ithal’ et, ‘ikame’ etme!

Üretme.

İcat çıkarmaya kalkanları engelle, bürokrasiye boğ.

İlk dilekçesinden itibaren vergi almaya başla.

Damga vergisi, dilekçe vergisi, başvuru harcı, peşin vergi, stopaj ve bilumum adlarla her aşamada sermayesini hortumla.

Direnirse, kredi almasını engelle, faizleri arttır, arsa, konut gibi teminat iste; arsadan, konuttan daha fazla kazanacağını görüp vazgeçmesini sağla.

İnat ediyorsa ürün/marka tescil ve standart sertifikası şartlarını ağırlaştır; olmadı aynı sınıf ürünlerin ithalatını kolaylaştır.

Her şeye rağmen icat çıkarmış ve/veya üretime başlamayı başarmışsa defterlerini incelemeye al, ensesinde boza pişir.

Durduramadıysan ‘sen bir yolunu bulup daha fazla kazanıyor, benden saklıyorsundur’ diye ‘salma vergi’ iste; ‘Sıkı kontrole gelirim ha’ diye tehdit et.

Tabela ve reklam/tanıtım vergilerini ağırlaştır.

Hala hayattaysa, yakaladığın ilk fırsatta on liralık borcuna fahiş gecikme ve bir o kadar daha ‘vergi ziyaı’ cezası kes; ödemek için üretim yapamasın!

O kararlıysa sen de kararlısın; yüksek faizli de olsa kredi aldıysa, bankalara krediyi acilen geri çağırma hakkı ver, ödeyemezse batsın!

Fabrika arsası, enerji, hammadde, istihdam desteği gibi bir şeyi zaten düşünme.

Yabancı müşteriler bulmak için dış fuarlara, iş ziyaretlerine gitmesini zorlaştır, vize için gerekli belgeleri hazırlamakla uğraşırken vazgeçsin.

***

Siyasal, toplumsal alanda da icat çıkarma.

Adamlar düşünmüş; ‘çağdaş uygarlık’ diye, ‘medeni dünya’ diye bir şey var, al onlardan kullan.

Kendini icat edilmiş kavramlarla tanımla.

Geriye değil, ileriye bak; ‘ileri’nin Batı olduğunu unutma, Doğu’ya bakma, hele Güney ve Kuzey’e hiç…

Doğu ‘geri kalmış’, Güney ‘karanlık’, Kuzey ‘komünist’…

Batı’nın ahlakını alma, ‘teknolojisini’ ve ‘düşüncesini’ al.

Ama ‘al’, ne kendininkini üret, ne onu geliştir; sadece ‘al’ ve kendi toplumuna ‘sat’…

Aldığını da örneğin yönetim, yargı, bürokrasi, sağlık, eğitim sistemlerine uydurma, sistemlerini ona uydur!

İthal kavramlarla konuş, onlar hakkında konuştur.

Sosyal yapını araştırma, tanımlama; ithal ettiğin kavramlarla sınıflandır, ayır, böl.

Siyasi yapını da elleşme, ayarlarıyla oynama.

Yönetim sisteminle de…

Yüz yıl önce sana uyarlanmış ‘kısıtlı’ sürümünü kullan, gelişmiş sürümüne talip olma, kendin de geliştirme.

Hele yeni bir siyasi sistem icadını aklına bile getirme.

Ya da…

İstersen getir!

Yukarıdaki bütün yaptıkların, yani ‘bıldır yediğin hurmalar’ karşına dikilsin.

Bağır, çağır…

‘Kendin yaptın’ cevabını al.

Otur.

Düşün…

***

Bu bir ‘eski Türkiye karikatürü’ydü.

Oturuldu, düşünüldü…

Çok mesafe alındı.

Ancak ‘on yılda çok ve büyük işler başarsa’ da Türkiye, alabileceği mesafenin gerisinde olduğunun farkında.

Bu düzenin hala izleri var ve hala üretime, yatırıma, ticarete, rekabete olumsuz etki yapıyor.

Teknolojide, yazılımda ‘icat çıkaran’ zorlu bir ‘survivor/hayatta kalma’ testinden geçmek zorunda.

Bu düzen hala toplumsal ve siyasi yapıyı yönlendiriyor.

Siyasal sistem için değil ‘icat’, yenileme girişimi bile bölünmüş toplumsal ve siyasi yapının ‘laiklik-gericilik’ tartışmasına maruz kalabiliyor.

‘Türk tipi’ne ‘Çin malı’ muamelesi yapılıyor!

Oysa Türkiye her alanda ‘icat çıkarmak’ zorunda.

Öncelikle de yönetim alanında.

Yakın tarihin Fransa ve Güney Kore örnekleri ‘icatların yönetim sistemiyle başladığını’ gösteriyor.

‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ şimdilik anayasa düzeyinde karşımızda.

Hem yeni anayasa değişikliğini iyi anlamak, hem de arkasından buna uygun olarak gelecek siyaseti ve ekonomiyi düzenleyen yasalar, yönetmelikler ve bürokratik yapılardaki değişiklikleri her türlü dış etkenden, terörün ağır baskısından ‘bağımsız’ hazırlamak zorundayız.