‘İçeridekiler’ Öcalan’ı muhatap aldı, ya dışarıdakiler?

Açlık grevleri ‘beklediğimiz gibi’ dile getirilen taleplerle ilgili sürpriz bir gelişme olmadan bitirildi. Tek fark, ‘bitirildi’ kelimesinde saklı. Süreci özetleyelim, oraya gelelim:

Cezaevlerindeki PKK-KCK hükümlü ve tutukluları, açlık grevine 12 Eylül’de başladı. Talepleri anadilde savunma, anadilde eğitim ve Abdullah Öcalan’a tecridin kaldırılmasıydı. Tecritten kasıt ‘şimdilik’ Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmesiydi. Kandil’e terör talimatı taşıdıkları gerekçesiyle avukatlara izin verilmiyordu.

30 Eylül’de AK Parti kongresi yapıldı. 63 maddelik yol haritasında ‘ana dilde savunma’ maddesi de vardı ve süreç cezaevinde ana dilde konuşma yasağının kaldırılmasıyla başlamıştı. Konu ‘tecrit’te kilitlendi. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “Öcalan’ın ailesiyle görüşebildiğini” açıkladı. Kardeş Mehmet Öcalan, grevin 10. gününde ziyaret etmişti ama çelişkili ifadelerle “İzin verilmiyor” diyordu. Bakanlık ise “Görüşme başvurusu olmadığını” açıkladı.

BDP’liler de Mehmet Öcalan’ı yeterli bulmadı, ‘avukatların ziyareti’ni şart koştu. ‘Çözüm’ için devreye giren BDP, diyalog grubu, barolar ve STK’lar Adalet Bakanlığı ile görüşmelere başladı. Çözüm önerisi aynıydı; Öcalan’la kardeşinin değil, avukatların görüşmesi... PKK ileri gelenleri de “Mehmet Öcalan’ın görüşmesinin anlamı olmadığına” dair açıklamalarıyla ‘çözüme’ destek verdiler! Oysa Mehmet Öcalan BDP Parti Meclisi üyesiydi!

Öcalan’ı avukatlarıyla görüştürme baskısı Cuma günü öğleye kadar sürdü.

Ancak hükümet “Anadilde savunmayı zaten başlatıyoruz; Öcalan’ı da ailesi ziyaret edebilir. Avukatlara izin verilmez” kararını sürdürdü.

Cuma öğleden sonra Gültan Kışanak’ın “Mehmet Öcalan’ın İmralı’ya gitmesinin kabul edildiğini” bildiren telefonu geldi Adalet Bakanlığı’na. Cumartesi günü Mehmet Öcalan İmralı’ya gitti ve “Açlık grevlerini bitirsinler” mesajını getirdi.

Mehmet Öcalan 21 Eylül’de İmralı’ya gittiğinde Öcalan bu mesajı neden vermedi? ‘Ölümleri engellemek’ neden 68 gün sürdü?

Hakim değerlendirme özetle şöyle: “Örgüt de Öcalan da eylemin uzamasını istedi. Mehmet Öcalan’ın gidişi engellendi. Böylece BDP’ye, aracılara ve destek eylemlerine daha fazla fırsat verilerek avukatların görüşmesi imkanı zorlandı. Süreç uzadıkça insani boyut tartışmaları yoğunlaştırılarak hükümete baskı yapılmaya çalışıldı. Ancak sonuçta hükümetin ‘aile görüşebilir’ noktasına gelindi. Şimdi, ‘anadilde savunmayı aldık, Öcalan’ın liderliği görüldü’ şeklinde yorumlar olacaktır. Ama önemli olan kimsenin ölmemesidir.”

Sonuçta;

- Açlık grevleri üzerinden bir toplumsal hareket başlatma planı çöktü.

- Siyasi aktörlük yerine arabuluculuğa soyunan BDP, devletin Öcalan’la görüşmek için arabulucuya ihtiyacı olmadığını gördü.

- Açlık grevlerini destekleyen kişi ve grupların hem öngörüleri tutmadı hem de etkisiz oldukları ortaya çıktı.

- Hükümet geri adım atmadan Türkiye’nin cezaevinde insanların öldüğü bir ülke olmasını engelledi. Grevcilerin sağlığına özen gösterdi.

- Abdullah Öcalan, kendisine sunulan ‘liderlik gösterisi’ fırsatından yararlandı.

Açlık grevlerinden ‘kazanım’ Öcalan muhataplığını göstermesiyse, bu ilk kez olmuyor.Geçtiğimiz Cuma ‘Anadilde savunma BDP-PKK kazanımı mı’ başlıklı yazımı, “2011 seçimlerinden sonraki ‘yemin krizi’ sürecini hatırlatan sinyaller geliyor” diye bitirmiştim. Öcalan “Milletvekili seçilen tutukluların bırakılması için hükümetten yazılı söz alın, TBMM’ye gidin” talimatı vermiş, hükümet mutabakata yanaşmadığı halde BDP’liler yemin etmişti.

PKK, BDP kaynaklarına dayanarak “Örgüt cenaze çıksın istiyor, bırakmayacaklar” öngörüsünde bulunan çevrelerden, bugün “Öcalan’ın tek muhatap olduğu” ve “ölümleri engellediği” yorumları yükseliyor. Ama aynı gün ‘pusu’ya düşürülen 5 şehit haberi geliyor!

PKK Öcalan’a rağmen mi terörü yaygınlaştırıyor?

O halde ‘muhatap’ kime hitap ediyor?