Seçime doðru yaklaþtýkça bir yandan piyasalarda dalgalanma artýyor; diðer yandan siyasetin nasýl bir yol haritasý üzerinden yoluna devam edeceði sorusuyla ilgili tartýþmalar yoðunlaþýyor. Kuþkusuz tüm bunlarý ayný karede birleþtiren, Türkiye’nin nereye gideceði sorusunun her zamankinden daha fazla önem taþýmasý.
Peki sahiden bu denli bir belirsizlik içinde miyiz? 7 Haziran seçimlerine doðru giderken gerçekten de büyük sürprizler mi beklemeliyiz? Yahut seçim gecesi bir anda hiç beklemediðimiz sonuçlarla mý karþý karþýya kalacaðýz?
Bunlarýn hiçbiri olmayacak. Üç aþaðý beþ yukarý Türkiye’nin seçim gecesi ve sonrasýnda önünde nasýl bir yol haritasý olduðu sanýldýðýndan çok daha belirgin. Asýl sorun, gündeme dair her baþlýðýn yakýcý sorunlar olmasý. Tam da bu nedenle doðrudan onlarý konuþmak yerine, etrafýnda dolaþmayý tercih ediyoruz. Bu da belirsizlik havasý yaratýyor, hepsi bu.
Sorunlarýnýzdan kaçamazsýnýz. Kaçtýðýnýz her sorun daha fazla büyüyerek ve sistemde daha geniþ alanlar bularak yeniden kapýnýzý çalar. Buna dair örnek mi istiyorsunuz; alýn son 30 yýlýn tarihini. Dün ‘bunlar bir avuç eþkýyadýr, devletimiz büyüktür’ diyenlerin aymazlýðý, bugün bizi nerelere getirdi. Bugün yine ve alýnan bunca mesafeye raðmen, hala sorunu güvenlik boyutuyla görenlerin ve çözümü buralarda arayanlarýn sesini duymak cidden düþündürücü.
Eðer demokrasi çýtasýný bunca emekle ve direniþe raðmen yukarýya koyabilmiþseniz, bunu sahici kýlmak ve geriye düþürmemek için de çaba göstermek zorundasýnýz. Demokrasi, hak ve özgürlükler ‘Ýþte ne gerekiyorsa yapýldý, daha ne istiyorsunuz’ kabilinden yaklaþýmlarla ancak geriye gider. Sahici olacaksýnýz, samimi olacaksýnýz, yaptýðýnýza önce kendiniz inanacaksýnýz. Ondan sonrasý zaten geliyor, bugüne kadar da öyle gelindi.
Halkýn desteði konusuna gelince. Bu desteði ister çözüm süreci üzerinden, ister diðer demokratik kazanýmlar üzerinden okuyun. Fark etmez. Sadece AK Parti’ye oy verenler deðil, çok daha geniþ kesimlerde bu adýmlar karþýlýk buluyor. Mesela önce üniversitelerde, ardýndan birkaç istisna ile kamuda baþörtüsü serbest. Çok dar bir kesim dýþýnda bundan rahatsýz olan var mý? Aksine, toplumun geniþ kesimleri, bu tür adýmlarý verdiði oy farklý olsa da destekliyor, özümsüyor ve benimsiyor.
Þu halde deðiþime bu kadar açýk ve hevesli bir ülkede yapýlacak tek iþ, atýlan cesur adýmlara her gün bir yenisini eklemek. Durduðunuz an, gerilediðiniz andýr. Size biraz duralým diyenler, deðiþimin tasfiye edeceði güçlerdir. Türkiye’de ne zaman bürokrasinin sesi siyasetten fazla çýkmýþsa, o bir gerileme iþaretidir.
Manzara bu ve buradan bakýnca Cumhurbaþkaný Tayyip Erdoðan’ýn baþkanlýk sistemiyle ilgili söyledikleri daha fazla anlam kazanýyor. Mevcut sistemde kendisine alanlar açýp siyaseti frenlemeyi baþaran bürokratik vesayetin kýrýlmasý deðil, paramparça edilmesi gerekiyor. Bunu mümkün kýlacak tek adým, baþkanlýk sistemi için kararlý adýmlar atýlmasý.
Ne tuhaf deðil mi? Demokratik mücadele, hak ve özgürlükler alanýndaki kazanýmlar konusunda pek bir ateþli olanlar, konu buraya gelince ürkütücü bir sessizliðe bürünüyorlar. Parlamenter sistemi savunamýyorlar, ama baþkanlýktan söz etmemek için kýrk takla atýyorlar.
Bürokratik vesayetten þikayetleri yok sanki. Bu kadar demokrasi bize yeter mi diyorlar acaba? Yoksa ayaklarý yerine oturmuþ, kurumsal hale gelmiþ bir demokratik sürecin kendilerini tasfiye edeceðinden mi korkuyorlar?
Zaman takla zamaný deðil. Hele kendi içimizdeki taklacýlara tahammül etme zamaný hiç deðil. Türkiye yoluna devam edecek ve eninde sonunda içeriden ve dýþarýdan fark etmez; tüm vesayetleri paramparça edecek.