“O kadar çok ses var ki, hiçbirisi de birbirini iþitmiyor”. Zygmunt Baumann’ýn, içinden geçtiðimiz iletiþim asrýnýn ironik çeliþkisinden bahsederken kurduðu bir cümle bu. Çok iletiþim, çok iletiþim getirmiyor, baþka ve hiç de tahmin edilmeyen sanal bir saðýrlýk, devasa bir iletiþim engeli çýkýyor ortaya diyen bir þikayet...
Cumhurbaþkanýmýz Türkiye heyetiyle birlikte G20 toplantýlarýnda çok önemli görüþmelere katýlýyor. Ýnsanlýk adýna deðerli adýmlar bunlar, gezegenimizin geleceði nasýl þekillenecek sorusuna cevap aranýyor... Çatýþma, silahlanma, savaþ, kutuplaþtýrma, adaletsizlik ve sömürü üzerine kurulu bir dünya mý... Veya dayanýþmacý, paylaþmacý, adaletin hüküm sürdüðü, barýþýn esas alýndýðý bir dünya gerçeði mi... Dünya liderlerinin birbirleriyle çektirdiði resimler, first lady’lerin kostümleri, nerede yemek yediler, hangi bardakla ne içtiler gibi magazinlerin gölgesinde, evet G20’de insanlýðýn geleceðidir konuþulan...
Gözlerimizi bu büyük vizyondan, daha yakýna, kendi memleketimize çevirdiðimizdeyse, bambaþka bir gündem var. CHP’nin Ýstanbul seçimlerini kazanmýþ olmasý, AK Parti’nin sessizliði, bu sessizliði bozacak adýmlar mýdýr kimsenin tam olarak emin olmadýðý yeni oluþumlar hakkýnda kulislerden sýzanlar... Sayýn Abdullah Gül beyefendinin seçim günü, CHP’nin sloganýyla selam-mesaj vermesi þaþýrtýcýydý (doðrusunu isterseniz, 30 yýldýr kendisini takip eden, sevip sayan bir kimse olarak çok sarsýldým)... Ardýndan Sayýn Ahmet Davutoðlu beyefendinin Elazýð konuþmasýnda sözünü ettiði eleþtiriler geldi (bu tip eleþtirilerin, toplumla paylaþýlmadan evvel parti içinde ve ilgili kanallar çerçevesinde yapýlmasý daha iyi olmaz mýydý)...
Umarým gerginlik yaratan bu sansasyonel çýkýþlar, kopuþ gayesi gütmeden partinin içinden yükselecek içtenlikli deðerlendirmelerin, özeleþtirilerin önünü kesmez.
Ýç muhasebenin nasýl yapýlacaðýna dair çokça örnek de yok aslýnda önümüzde. Sahabenin Hz. Ömer’e yönelik söylediði anlatýlan “Kýlýçlarýmýzla düzeltiriz” cümlesi çok revaçtaydý gençliðimizde sözgelimi, ama kýlýçla düzeltme mevzu hakikaten kýlýcýn belden sýyrýlýp arkadaþa yöneltilmesi midir, bu hiç aklýmýza gelmezdi o günlerde? Bu devirde kýlýç kullanan yoktur, aklýna esen kýlýç da çekmesin birbirine, peki o zaman siyasal eleþtirimizi nasýl yönelteceðiz...
Kuþkusuz siyaseti; anayasasý, kanunu, örfü, teamülü olan bir toplumda konuþuyorsak, iþimiz dini tarihi yorumlamaktan daha kolaydýr. Siyasette yetki ve görev, ayný madalyonun iki yüzü gibi, kurumlar arasýnda taksim edilmiþtir. Sýnýrlarý ve görev tanýmýný bilmek, iliþkilerin düzgün yürümesi sonucunu getirir. Aksi olursa, iliþkiler zarar görür, yönetilemez hale gelir.
Lakin siyaset, hiç yönetilemezmiþ gibi görünen aðýr darbe almýþ durumlarla da ilgilenir, hatta mayýn tarlalarýnda bile maharetle yürümenin sanatýdýr. Siyasetin mimarisi pragmatik ihtiyaçlarla kuruludur. Alet edevat çantasýndan gerekli çözümleri çýkartmayý bilen, elleri vardýr siyasetin...
AK Parti tabaný, bir yandan henüz deðerlendirilmesi yapýlmamýþ, þimdilik sessizlikle karþýlanan maðlubiyeti, bir yandan da ayný anda peydah olan bu sesleri göðüslemek zorunda.
Yukarýda sözünü ettiðimiz büyük iletiþimsizlik, iþte bu þekilde sahne alýyor. Bir yandan dünyayý ilgilendiren G20, diðer yandan Türkiye’yi ilgilendiren Ýstanbul seçimleri ayný anda ama birbirine deðmeden, ama içinde hepimizi de öðüten büyük deðirmenler gibi dönüyor...