Ýdamlara engel olmak için...

Okumuþsunuzdur, Sibel Eraslan cuma günkü yazýsýnda Müslüman Kardeþler’in Mýsýr’da iktidara geliþini ve darbeyle iktidardan indiriliþini anlattýktan sonra bizim, yani Türkiye’nin bu konuda neler yapmamýz gerektiðini yazmýþ, Mýsýr sevgisinin bir toplumsal vakýa olduðunu belirtmiþ, ancak tek baþýna sevginin ve “kendi þehirlerimizde tertip ettiðimiz tel’in/protesto mitinglerinin” icra kabiliyeti olmadýðýný belirtmiþti.

Eraslan “Ýslam toplumlarýnýn akilleri veya sivil toplum liderlerinden oluþan bir çözüm grubunun acilen devreye girerek sýrada bekleyen idamlarýn iptali için rol üstlenmesi gerektiðini” söylemiþti. Sonra da sormuþtu, çatýþma çözümlerini Batýlý mihraklara býrakma eðilimini ne zaman aþacaðýmýzý. Ardýnda da “mevcut teþekküllerimizin etkisizliði de ortadayken, yeni çözüm taktiklerine ihtiyacýmýz var” diye devam etmiþti.

***

Ben bugün onun býraktýðý yerden sürdürmek, önerisini desteklemek ama ayný zamanda daha da güçlendirmek istiyorum. Çünkü düzenlenen hiçbir miting, miting meydanýnda söylenen hiçbir söz Mýsýr’da ya da baþka bir yerde etkili olmamýza yol açmýyor. Söylenen söz söylendiði yerde kalýyor. Siyasi anlamda saflarýn sýklaþmasýný saðlasa da idamlarýn önlenmesine, Mýsýr ya da baþka bir ülkenin demokratikleþmesine yardýmcý olmuyor.

Ýslam dünyasýndan kanaat önderlerini bir araya getirecek ve idam cezasýna kategorik olarak karþý çýkacak bir teþebbüsün de doðrusu isterseniz çok büyük bir baþarý þansý olacaðýný zannetmiyorum. Ama yine de denenmesi gerekiyor. Böylesi bir teþebbüs Mýsýr’ý yöneten iktidar üstünde etkili olamasa bile dünya siyaset sahnesine þekil verenler, Mýsýr’da olan bitene güvenlik öncelikleri yüzünden önem vermeyenler, tam da bu nedenle güvenliklerini tehlikeye atanlar üstünde etkili olabilir.

Bu tür inisiyatifler mutlaka gerekli ama yeterli deðil. Türkiye’nin asýl yapmasý gereken 2000’li yýllarýn baþýndaki fabrika ayarlarýna geri dönmek, çatýþma yerine çatýþma çözümüne, arabuluculuða, kolaylaþtýrýcýlýða önem vermektir. Türkiye 2010 öncesinde olduðu gibi kendini sorunlarýn içinde deðil üstünde konumlandýrmalý, hoþgörüye, demokrasiye, insan haklarýna dayalý olan modelini 7 Haziran seçimleri sonrasýnda canlandýrmalýdýr.

Türkiye’yi yönetenler, iktidarý elinde bulunduranlar, dünya siyasetindeki aðýrlýklarýnýn ikna kabiliyetlerinden kaynaklandýðýný, bu kabiliyetin de bir tek yazýnýn sýnýrlarýný zorlayacak pek çok nedenden dolayý son bir kaç yýl içinde erozyona uðradýðýný, ancak potansiyelin hala var olduðunu görmelidir. Ben bir kaç yeni teþebbüs, uzlaþmacý bir siyasi üslupla Türkiye’nin bambaþka bir düzleme taþýnabileceðine inanýyorum.

***

Sibel Eraslan’ýn önerdiði türden sivil inisiyatiflerin baþarýlý olmasýnýn da, Türkiye’nin diplomatik aðýrlýðýnýn artmasýnýn da önkoþulu çevremizle barýþmamýz, gerginliklerimizi aþmak için çaba harcamamýzdýr. Unutmayalým ki, dünya siyaseti biz kýzdýk ya da istedik diye farklý olmayacak, sorunlar kendi içimizde yaptýðýmýz eleþtiriler sayesinde ortadan kalkmayacaktýr. Etik olmak gerçekleri, dünya dengelerini göz ardý etmeyi gerektirmez.

Mýsýr’daki yönetimle konuþabilen bir Türkiye Mursi’nin hakkýný çok daha kolay koruyabilir. Ýsrail ile göz göze bakan bir Türkiye Gazze üstünde de, Filistin sorunun seyrinde de daha fazla katkýda bulunabilir. Ermenistan ile iliþkisi olan bir Türkiye Kafkaslardaki ihtilaflarýn çözülmesinde aðýrlýðýný daha farklý bir þekilde hissettirebilir. Üstelik böylesi bir Türkiye ekonomik çýkarlarýný da daha rahatlýkla kollayabilir...