İdare eder (mi?)

Şampiyonluğa doğru giderken maçlar azalınca ve karşına Trabzonspor gibi güçlü bir rakip çıkınca; bu son anlarda bir kaza kurşununa kurban gitmeme endişesini ve maçı dengede sürdürme tercihini anlarım. Ama bunu 90 dakika boyunca sürdüremezsin. Bunun belli bir süresi, raconu, şekli, şemali var. Oyunu uzun soluklu korkuyla oynarsan; yapabileceklerini de yapamaz hale gelirsin.

Beşiktaş mücadeleye “Akıllı olayım, soğukkanlı kalayım, karşımdaki hata yapsın ben yararlanayım” kafasıyla çıkınca; endişe ve tedbirin giderek korkuya dönüştüğünü gördük. Durum böyle olunca, koca bir ilkyarıyı Sivok’un kafa şutuyla sınırlı kalan bir etkinlikte bitirdi. Bir de Tolgay’ın uzaktan şut denemesi vardı... Şampiyonlukta yoluna devam edebilmek için, bu kadarcık gayrete umut değil çiğnenmiş ciklet bile vermezler. Çok daha fazlası gerek...

Trabzonspor, kafasında 40 tilki dolaşan ama hepsinin kuyruğu birbirine dolanan rakibinin tedirginliğini, ilk yarıda fazla değerlendiremedi. Onlar da Mehmet Ekici’nin iki girişimi ile sınırlı kaldı. Gene de, siyah-beyazlılardan daha derli toplu, daha organize ve daha kendine güvenliydi. 

***

Ben şampiyonluğa kafayı takmışsam; bütün fizik ve teknik değerlerim, bu davanın ruhuna uygun olarak açık bir iddia, hatta açık bir tehdit taşır. Böyle mızmız oynayarak hedef, ideal ya da finiş takımı olamazsın. Adamı yarı yolda yaya bırakırlar.

 Bu acı gerçeğin izdüşümü, devre arasında Beşiktaş’ın durgun ruhuna damardan enjekte edilmiş olmalı ki; ikinci yarıya cesaret donanmış olarak çıktı. İşler iyi giderken; Demba Ba’nın oyuna girer girmez attığı golle kendine olan güvenini de kazandı. Bu kadar kısa anlı canlanış bile, çabucak ödül getirmişti. Sonrasında gene şampiyon adayı gibi oynamadı ama, en azından ilk yarıdaki gibi ürkek değildi.                                       

Bu kadar bile yoluna devam ettiriyor. Sonrasına yeter mi?

Soru işareti!