İdrak çağrısı - 3

“Mankurt”,Kırgızromancı Cengiz Aytmatov'un Gün Uzar Yüzyıl Olur isimli romanında anlattığı Nayman Ana Efsanesi'nin tiplemesidir. Efsane şöyle:

Juan Juanlar, bir beldeye baskın düzenler ve gençleri kaçırırlar. Sonra kaçırdıkları gençlerin saçlarını kazıtır, başlarına ıslak deve derisi geçirip, bozkırda otlayan develerin başına çoban olarak koyarlar.

Kızgın güneşin altında bir yandan gencin başında saç çıkmaya başlar, diğer yandan da başındaki deve derisi kurumaya. Zamanla kuruyan deve derisi, çıkan saçları başın içine gömer ve genç hafızasını kaybeder. Sonra gence, yaklaşan herkesin düşman olduğunu ve onu öldürmesi gerektiğini ihtiva eden yeni bir hafıza yüklenir.

Nayman Ana gençlerden birisinin annesidir ve kaçırıldığından beri içi yanmaktadır. Bir gün oğlunu aramaya çıkar. Sora sora izini bulur. Ama ona derler ki, “Oğlun böyle böyle oldu, seni öldürebilir.” Nayman Ana bir anadır ve şefkati - sevgisiyle oğlu ile iletişim kurabileceğine inanır.

Yola düşer. Bozkırda bir deve sürüsünün başında oğlunu görür. Ona yaklaşmaya çalışır ama oğul hemen okunu çıkarıp, yayını gerer. “Yaklaşma, öldürürüm.”

Nayman Ana bütün analığını devreye sokar, diller döker ve yavaş yavaş oğluna yaklaşır. Oğul ise “Yaklaşma öldürürüm” demeye devam eder. Bir noktada ok yaydan fırlar ve Nayman Ana'nın bağrına saplanır.

Nayman Ana son nefesini verirken bir kuş olup uçar. Göklere yükselirken oğluna şöyle seslenir:

- Oğlum adını hatırla, adını hatırla!

 

***

 

“Adını hatırlamak...”Şu veya bu örgüt bağlantısı içinde kendisine yeni bir kimlik yüklenmiş adamın temel sorunudur.

Öyle ki anayı vuracak hale getirilir.

“Babam ve Oğlum”filmini zaman zaman yazmışımdır. Yaşadığımız süreçte de yazdım.

Bir örgüte bağlanıp da ana-babasıyla, ailesiyle sorun yaşamayan var mıdır?

Sonradan FETÖ'leşen yapı içinde de, örgütün görev verdiği gençlerin anne-babalarıyla yaşadıkları Nayman Ana Efsanesinden farklı değildir. Görev şuuruyla ve arkasına bakmadan yola çıkan gençler ve geride gözü yaşlı anneler vardır.

Aslında İslam adına bu genç tipi idealize de edilmiştir. Ve aslında bu genç tipi, her inanç sistemi için başka şeyle ikame edilmez bir dinamizm kaynağıdır.

Yeter ki, kendini adayan bu gençliğe karşı en az onun kadar temiz, samimi, fedakar bir merkez yürek bulunsun.

Genç hep inanır, kolay da inanır, merkezde kendisi kadar saf bir merkez yürek bulunduğuna, ama o merkezin temas alanı o kadar saf, o kadar berrak olmayabilir.

O zaman da ortaya harcanmış nesiller çıkar.

Şimdi bakın, Nayman Ana'yı oklayan evlattan, ana vatanına gavur kalesinden kurşun atan ve “gurbet ellerde ölmeye giden genç”i bu işin elemanı haline getiren bir yapı.

Birisinin o gençlere “Adını hatırla!” demesi gerekiyor.

Sen bunun için elinden tutmadın ki onların.

Sen bunun için anneni gözyaşları içinde bırakıp yollara düşmedin ki. Sen varını yoğunu, böyle bir fesat için ortaya dökmedin ki.

Hadi de bakalım onlara:

- Gavur kalesinden ana vatana kurşun atmanın insafı var mı, iz'anı var mı, ahlâkı var mı?

Türkiye'yi çökertince kim madalya takacak size?

Diyalog için yollara düştün, hani sana “Nam-ı celili Muhammedi'yi kıtalar ötesine taşımak” gibi bir hedef söylenmişti.

Şimdi “Essalâtü vesselâmü aleyke yâ rasulallah” diye gecelere hükmeden salâları vurmak var mı?

Şu son üç-beş yıl içinde, bağlı insanların yüzünü ağartacak bir tek iş söylensin. Dehşet verici bir yük taşıtılıyor Yapı'nın mensuplarına.

Sadece Amerika'da  - Avrupa'da üslenip, Türkiye düşmanlığından başka anlam taşımayan işlere girişmek, burada yaşayan bağlılar için yeterli arlanma sebebi olmuştur.

Anneler seslenmeli çocuklarına:

- Adınızı hatırlayın. Yola çıkarkenki kadar temiz mi içiniz, duru mu? Kaçanlara bakın. Kalanlara bakın. Kaçanların kalanlara taşıttığı bagaja bakın. Juan Juanları görün. “İçerde daha çok baskı olsun ki, dışarda daha çok vuralım” diyenleri görün.

Annelerin çocuklarını aramaya çıkma zamanı çoktan geldi.