İfade özgürlüğü sadece ifade özgürlüğü değildir

İfade özgürlüğü kendi başına da büyük, çok büyük bir değerdir ama ifade özgürlüğü toplumlar için bu önemli değerden de öte bir şeydir.

Şiddet, şiddet çağrısı, darbe, muhtıra şakşakçılığı (şiddet), hakaret, nefret söylemi, ırkçılık içermeyen açıklamalar ifade özgürlüğünün koruması altındadır.

İfade özgürlüğü sadece bireyleri yargıda korumakla sınırlı bir konu da değildir; ifade özgürlüğü ailede, kurumlarda, basında, üniversitelerde, toplumun her noktasında daha özgür, daha etkin, daha güvenli, daha zengin bir toplum ideali için de olmaz ise olmaz bir konudur.

İfade özgürlüğü sadece ifade özgürlüğü değildir derken muradım da budur.

Son beş senedir Strasbourg üniversitesinde “Hukukun ekonomik analizi” başlığı altında konferanslar veriyorum.

Bu konferansların bir yerinde de konu geliyor, “ifade özgürlüğünün ekonomik değeri” konusuna takılıyor.

Bu konunun, “Hukukun ekonomik analizi” çalışmalarının dünyada en önde gelen isimlerinin başında ABD’li hukuk profesörü ve yüksek yargıç Richard Posner geliyor.

Posner hukukun ekonomik analizi çalışmalarına temel olarak hukukun temel amacını sorguluyor ve dünyanın her yerinde hukukçu cemaatlerini kızdıran bir çıkarsamayla hukukun nihai amacının toplumların refah, zenginlik seviyelerini yükseltmek olduğunu belirtiyor.

Hukukun adalet gibi, insan hak ve hürriyetlerinin korunma altına alınması gibi, mülkiyet haklarının gözetilmesi gibi temel ve geleneksel hedeflerinin aslında toplumların refah ve zenginlik seviyelerini yükseltebildiği ölçüde anlamlı değerler olduğunu ifade ediyor Posner.

Başka bir ifadeyle, mesela adalet gibi geleneksel bir hukuk değeri, ancak toplumların refahını, zenginliğini arttırabildiği ölçüde anlamlı hale geliyor; fakirleştirici bir adalet, adalet değildir diyor Posner.  

 

Ülkemiz Türkiye’de de ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi kendi başlarına da çok önemli değer teşkil eden kavramlar toplumsal refahı, zenginliği arttırabildikleri ölçüde daha fazla önem kazanıyorlar.

Başka bir ifadeyle de, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi değerlerin dolu dolu tüketilemediği ülkelerde toplumsal zenginleşme topallamaya başlamaya mahkum.

21. yüzyılda ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, mülkiyet haklarını dolu dolu tüketen ülkeler daha zengin olacaklar; biz de, 2023’de kişi başına 25 bin dolarlık çok önemli hedefe ancak daha fazla özgürlük, daha fazla ifade özgürlüğü ile gelebileceğiz.

İfade özgürlüğünde, basın özgürlüğünde sorunlar yaşayan, Hasan Cemal’in yazı yazmakta zorlandığı, 15 gün kırmızı kart görebildiği bir ortamın orta ve uzun vadede zenginlik üretmesi çok zordur.

Kürt meselesinin de bugün geldiği nokta çok girift bir noktadır ama sorunun başlangıcı, çıkışı hukuk devleti, insan hakları, basın özgürlüğü ve demokrasi açığıdır; bu sorun bugün çözülecek ise bu çözüme başlangıç hatalarını hatırlatacak eylemlerle ulaşmak da zor olacaktır.

Hukuk, evrensel hukuk, içinde herhangi bir gerekçe ile, buna milli gerekçeler de dahil, istisnai parantezler açılamayacak hukuk ekonomik büyümenin, zenginleşmenin toplumsal refahın, barışın tartışmasız gerekli koşuludur.

Hangi meseleye hangi gerekçelerle milli mesele denilebileceği, bu kararı kimin vereceği de çok önemli bir teorik tartışmadır, konudur.

Türkiye’nin 21. Yüzyılda anlamakta en çok zorlanacağı konunun bu olmamasını temenni ediyorum; Güney Kore’nin 60’lar, 70’ler deneyimi 2010’larda, 20’lerde tekrarlanamaz, Çin ise siyasi, hukuki liberalleşmeden geçmeden iktisadi başarısını kalıcı kılamayacaktır.

Evrensel, tavizsiz ve parantezsiz hukuk refah üretiminin en önemli girdisidir.

twitter.com/KarakasEser