Ýfratla tefrit arasýnda Ortadoðu

Ortadoðu’da ‘Arap Baharý’ yaþanan yerlerde istikrarlý yeni yönetimler kurulacaðý yolundaki beklentiler giderek yerini endiþeye býrakýyor. Ýlk ateþin yandýðý Tunus’ta diktatörün ülkeyi terk etmesi saðlanmýþ, bu sürecin demokratikleþmeye yönelen adým olduðu varsayýlmýþtý. Ancak geçen zaman içinde görüldü ki, diktatörden kurtulmak otomatik olarak demokrasiyi getirmiyor.

Ýktidarý ele geçiren kesimler arasýnda kim daha Ýslami yaþam biçimine yakýn kavgasý yaþanýyor. Bu kavga, Müslümanlarýn yaþadýðý her yerde olduðu gibi kadýnlarýn saçý, baþý ve baþörtüleri üzerinden sürüyor. Daha dindar kimlikleriyle yaþamak isteyenlerle laik yaþam biçimini benimseyenler arasýndaki gerilim artmýþ durumda ve kadýnlarýn saçlarýný nasýl örtmesinin uygun olduðu yolundaki tartýþmalar gündemin en önemli konusu haline gelmiþ durumda. Tunus’taki Müslümanlarýn nasýl yaþayacaðýna dair yapýlan tartýþmalar, Tunus’taki yurttaþlarýn eþit ve özgür biçimde nasýl yaþayacaklarý sorusunun önüne geçti, dolayýsýyla diktatörlük sonrasý kurulan yeni rejim, çoðunluðun arzusunu her uygulamanýn referansý haline getirerek ülkeyi baþka biçimde tekleþtirmeye yöneldi.

Diktatörlerden kurtulmak

Benzer bir durumu kýsmen Mýsýr’da ve hatta Suriyeli muhalifler arasýnda da görmek mümkün. Diktatöründen kurtulmayý baþaran Mýsýrlýlar, ilk kez seçimle cumhurbaþkaný belirliyorlar. Cumhurbaþkaný adaylarý arasýnda eski rejimin temsilcileri ile yeni ve dindar kesimin temsilcileri de var; üstelik hepsi Mýsýr devriminin devrimcileri olarak tanýtýyorlar kendilerini. Mýsýr Anayasasý deðiþmeden cumhurbaþkaný kim olursa olsun sistemin demokratikleþeceðini iddia etmek zor, zira kiþilere baðlý demokrasi arayýþý zaten baþtan yanlýþ.

Mýsýr’daki cumhurbaþkaný adaylarý çevresinde kümelenmiþ gruplar ile Suriyeli muhalif gruplarýnýn tek sorunlarý adaylarýn kimliði de deðil. Kurulacak yeni rejimin temel ilkeleri konusunda farklý kesimler arasýnda beklenti farklarý olduðu gibi bir otorite paylaþým yarýþý da olduðu anlaþýlýyor. Henüz Suriye’de durum daha karanlýk olduðu için muhalif gruplarýn nasýl bir Suriye tasarýmý içinde olduklarýný öngörmek çok kolay deðil. Ancak Mýsýr’da durum daha belli ve ne yazýk ki burada da tartýþmalarýn odaðýnda Ýslami yaþam biçimine dokunan konular tartýþmalarýn odaðýnda. Dolayýsýyla eþit ve özgür yurttaþlar konusundan çok, Ýslami yaþam biçimi belirleyici vaziyette.

Demokrasiye yaklaþamamak

Ýslam ile evrensel deðerler arasýnda çeliþki bulunmasa da, söz konusu ülkeler kendilerini birbirlerinden ayýracak, farklýlýðýný ortaya koyacak biçimde Ýslam’ý millileþtirme eðilimine girerek de demokrasiden uzaklaþýyorlar. Tunus-Ýslam sentezi, Mýsýr-Ýslam sentezi ya da Suriye-Ýslam sentezi denebilecek bu milliyetçi-dindar kimliklerin Arap baharýnýn ruhuna uygun bir demokrasiye iþaret ettiðini söylemek zor olabilir.

Diktatörlerden, vesayet rejimlerinden kurtulmak, çoðunluðu da bu kurtuluþ beklentisiyle kazanmýþ olmak, iktidarý kazananlara mutlak bir belirleyicilik hakký vermiyor. Zira demokrasiler, çoðunluðun oylarýyla iktidara gelenlerin çoðunluk deðil birey talepleriyle ilgilendiði bir sistemdir. Gruplar, kesimler, farklý yaþam biçimleri ya da eðilimlerin garanti altýna alýnmadýðý hiçbir sistem varlýðýný koruyamaz.

Çoðunluk Mýsýr’da Kýptilerin, Suriye’de Ermeni ya da Nusayrilerin, Tunus’ta da Fransýzlarýn ülkeyi terk etmesini istese, iktidarlar çoðunluk böyle istiyor diye bu yönde bir uygulamaya gider mi bilinmez. Ancak görünen o ki, Arap baharýnýn esas sorunu, eski rejimden kurtulma konusunda yan yana duranlarýn birlikte yaþama koþullarýnda ayrýþmýþ olmalarýnda.