Ýhanet ve hain-2

Birilerini ihanet etmekle suçlayabilmeniz için ya da birilerinin hain olduðunu yüksek sesle söyleyebilmeniz için elinizde neredeyse herkesin ‘evet’ diyebileceði iki deðerli veri olmalýdýr. Meþru ve yasal sebeplere dayanmadan hiç kimse, hiç kimseyi ihanet etmekle ya da hain olmakla suçlayamaz. Ýhanet ve hain suçlamasý hem meþru hem de yasal olmak zorundadýr. Öyle canýmýz istedi diye ya da canýmýzý sýkan her olguyu, her davranýþý, her itiraz ve eylemi ihanet ile suçlamak, faillerini hain diye damgalamak aklýn ve ahlakýn kabul edeceði davranýþlar deðildir.

Bir önceki yazýda kaba hatlarýyla ihanet ve hain olma durumlarýnýn meþru ve yasal çerçevesini çizmiþtik. Bu çerçevenin dýþýndaki her söylem ya da iddia sadece kendi kendisiyle çeliþmez ayný zamanda toplumsal dokunuzu tahrip ederek, çok ihtiyaç duyduðumuz karþýlýklý güven duygularýný da ortadan kaldýrýr. Birlikte yaþamýn en temel ilkesi güvendir. Hatta toplumun kurucu ilkelerinden biri belki de en baþta gelini güvendir.

Birbirimize güven duymadan ayný toplumsal iliþkinin bir parçasý olamayýz. Güvenin kaynaðý öteki ile ayný meþruiyet ve yasallýk içinde olduðumuza inanmaktýr. Dolayýsý ile hem meþruiyet zeminlerini ayný duygu ve ayný ihtiyaç için özenle korumak, hem de yasal eþitliðe ayný gönüllülük içinde biat etmek esastýr.

Her birimiz kendi toplumsal pratiðimizin toplam sonuçlarý ya da baþka bir deyimle ürünleriyiz. Kiþiliðimiz, karakterimiz ve fikirlerimizin kaynaðýnda bizzat her birimizin toplumsal pratiði vardýr. Bir bakýma bizi birbirimizden farklý kýlan da budur. Duyularýmýza çarpýp zihnimizi harekete geçiren dýþ uyarýcýlarýn “bizce algýsý” bir bakýma ‘’biricikliðimizin” de yegane sebebidir.

Biz kendi pratiðimiz içinde oluþuruz ama bizi niteyeleyen tüm diðer þeyleri “ötekilerden ödünç alýrýz”. Ötekiler bir bakýma bizim aynamýzdýr. Onlarýn sayesinde ne olduðumuza karar verir ve kendimize iliþkin nitelikleri içselleþtiririz.

Þimdi soru þudur? Bizim için hayati önemdeki ötekileri, nasýl olur da bir çýrpýda toplumsal bünyemizin dýþýna atmak için kolayca ihanet etmekle suçlar ve hain damgasýyla siyasal varlýklarýna son vermeye çalýþýrýz? Sýrf bizden farklý düþünüyor diye, sýrf bizden farklý arzulara sahiptir diye, sýrf bizden farklý bir hayat tarzýna gönül düþürmüþ diye birilerini ihanet ile suçlamak, hain diye niteleyip hayatýný cehenneme çevirmek asla kabul edilemez.

Bir söylem, bir retorik olarak ihanetin sýnýrlarýna iþaret etmek ile bizden farklý düþünenlerin, o sýnýrlarý aþýp, hainleþtiðini söylemek ayný þey deðildir. Siyasetin toplumu aþýrý politize ettiði dönemlerde, söylem düzeyinde böylesine zorlamalara baþvurulabilir. Bu durumda bile bu söylemin son derece tehlikeli olduðunun bilincinde olmak gerekir.

Burada önemli olan þey ya da dikkat edilmesi gereken þey; bu kavramlarý doðru ve yerinde kullanmaktýr. Her farklý düþünen kiþi hain deðildir. Her farklý eylem biçimi ihanet olarak adlandýrýlamaz. Hiçbir ayýrým gözetmeksizin toplumdaki her bireye yönelmiþ silahlý þiddet ve hepimizin rýzasý hilafýna iktidarýn darbe yolu ile gasp edilmesi eylemleri ile eylemcileri hiç kuþkusuz ihanettir, haincedir.

Sonuç yerine; farklý düþünmenin ihanet olmadýðýný 15 Temmuz onur gününde hep beraber gördük ve yaþadýk ve ihanetin de ne olduðuna hep birlikte tanýk olduk.