Birkaç yýl önce trajik-komik bir haber basýnda yayýnlandý. Mardin’in ‘düþman iþgalinden kurtuluþ törenleri’ne artýk son verilecekti. Nedeni, pek de akýl alýr gibi deðildi doðrusu; ama basitti: Çünkü, Mardin hiç iþgale uðramamýþtý ve bu nedenle de kurtarýlmasý mümkün deðildi! Bunca yýldan beri devam eden törenler, artýk bundan böyle ‘onur günü” adý altýnda sürdürülecekti.
Geçmiþte olmamýþý, olmuþ kabul etmek bir yana; böylesine bir ‘uydurukçuluk’ üzerinden törenler ve anmalar düzenlemeye kalkýþmak da, bunun bir ileri adýmý olsa gerek… Ama neden böyle oluyor?
Alkýþý hak edenler…
Basýndan izlemeye devam edersek; Mardin Artuklu Üniversitesi Tarih
bölümünde okutman olan Aysel Fedai, yaptýðý araþtýrmalar sonucunda, Mardin’in hiç iþgale uðramamýþ olduðunu fark etmiþti. Dahasý, -pek çok kez pek çok akademisyenin yaptýðýnýn aksine- bu bilgiyi kendisine saklamak yerine, açýða vurmuþtu. Hatta dahasý da var; böylesine bir ‘iþgüzarlýk’, bu kez cezalandýrýlmak yerine, ciddîye alýnmýþtý. Mardin belediye meclisi, bu tarihsel bilgiyi reddetmek yerine, ‘kurtuluþ günü töreni’ düzenlemekten vazgeçmeyi tercih etmiþti. Kanýmca, bu haberin üzerinde önemle durulmalýydý.
Öncelikle; genç bir akademisyenin cesareti ödüllendirilmeliydi. Üniversitesinin ona sahip çýkýþý da kayda deðerdi. Fakat onun orta koyduðu bu tarihsel bilginin çok uzun yýllardan beri süren bir törenin sonunu getirmesi, ancak resmî düzeyde kabullenilmesini gerektirirdi ve bu da yapýlmýþtý. Bu bakýmdan Mardin’in belediye meclisi de alkýþý hak etmiþti. Sayýn Fedai’nin15 Kasým 2010 tarihinde Mardin belediye meclisine yaptýðý bu sunum sonucunda, törenlerden vazgeçilmesinin kabulü, bizim pek de alýþkýn olmadýðýmýz bir resmî olgunluða iþaret etmektedir.
Nereden çýktý bu kutlama?
Ýþte, araþtýrýlacak ilginç bir konu daha… Olmayan bir iþgalin olmayan bir kurtuluþunun törenlerle kutlanmasý geleneðinin yaratýlmasý, gerçekten de olmayacak bir yaratýcýlýðýn ürünü olabilirdi ancak. Elbette kurtuluþ savaþý ve sonrasýnda bütün Mardinliler, þehirlerinin düþman iþgaline uðramadýðýný biliyor ve hatýrlýyorlardý; aksini düþünmek bile mümkün deðildir. Bu bakýmdan geçmiþi bilenler ve hatýrlayanlar açýsýndan ilk kurtuluþ töreni, muhtemelen þaþýrtýcý olmuþ olmalýdýr! Ama acaba hangi tarihte olmuþtu; iþte bunu bilemiyoruz! Ama bir an için durup hayal etmeye çalýþalým; hangi tarihte baþlamýþ olursa olsun, o dönemi bilen ve içinde yaþamýþ olanlar açýsýndan ilginç bir tören olmuþ olmalýdýr. Acaba içlerinden ve akýllarýndan neler geçirmiþ olabilirler? Bunu bilemeyeceðiz; fakat herhalde bir itiraz sesi yükselmemiþ olmalýdýr ki, basýnda 91 yýldan bu yana kutlanmakta olan bir törenden söz edilmektedir! Fakat ben kuþkuluyum. Bu törenin muhtemelen basýnda yer aldýðý tarih olan 2011 yýlýnda 91. kez kutlanmadýðýný düþünüyorum. Muhtemelen törenler ve kutlamalar, yýllar sonra baþlamýþ olmalýdýr.
Ne zaman baþlamýþ olabilir?
Elbette bundan sonra yazacaklarým yalnýzca bir tahminden ibaret... Gözüme birden bire Ali Enver Teksoy’un 1939 yýlýnda yazdýðý “Millî Mücadele’de Mardin” kitabý iliþti. Korkarým, Mardin’in bir zamanlar düþman iþgaline uðradýðý ve sonra da kurtulduðu yönündeki bütün tarihsel anlatýnýn kaynaðýný -galiba- bu kitap oluþturuyor. Kitabýn sadece kapaðýný görebildim. Daha kapakta kitabýn zamanýnda CHP Mardin Halkevi tarafýndan yayýnlandýðý görülmektedir. Yani resmî bir giriþimden söz ediyoruz. Bana soracak olursanýz, Mardin’in kurtuluþ savaþý yýllarýný anlatan baþkaca bir yayýn olmamasý bile -tek baþýna- üzerinde önemle durulmasýný gerektirirken; bu kitabýn birdenbire bu tarihte ortaya çýkmasý, rastlantý da sayýlamayabilir.
Komþu Urfa, biraz ötede Maraþ, kahramanlýk öyküleriyle çalkalanýrken, Mardin’in kendisini hayli yalnýz hissetmiþ olabileceðini düþünebiliriz. Belki de bu nedenle Mardin’in de ‘düþman iþgaline karþý direndiði’ yönünde bir yayýna ihtiyaç duyulmuþtu. Doðrusunu isterseniz; Mardin’in ‘düþman iþgalinden kurtuluþ törenleri’nin bu sýraya rast geldiðini öðrenirsem bir gün; bu bilgi, benim için artýk þaþýrtýcý olmayacaktýr.
Ýþte, araþtýrmacýlarýn önüne gelmiþ yepyeni bir konu daha… Ne var ki; Mardin’in “onur günü” kutlamalarý 2011 yýlýnda baþlarken; Mardin’in yerel gazeteleri üzerinden eski törenin ne zaman ve nasýl baþladýðýna iliþkin bir araþtýrma çabasýna henüz rastlanmamýþ olmasý da düþündürücü… Pek çok genç araþtýrmacý, mesela yüksek lisans tezi ararken, böylesi zengin bir konuyu hiç akýllarýna getirmiyorlarsa; araþtýrma ruhunda bir eksiklik olduðuna kesin olarak kanaat getirmek mümkündür.
NEDEN BÖYLE OLUYOR?
Biliyorum, kýsaca yanýtlamak çok güç; fakat bir iki fikir kýrýntýsý yazmak isterim: Her politik-ideolojik kanat; içinde bulunduðu günün politik ve ideolojik ihtiyaçlarýnýn bir çeþit dayatmasý altýnda, geçmiþi adeta yeniden yaratma eðilimi içinde… Günün kendilerince anlamlý gelen politik-ideolojik çerçevesine yerleþebilecek, daha doðrusu yerleþtirilebilecek her vesile; gerçekte olup olmamasý hiçbir önem ve anlam taþýmadan; yeniden yaratýlýyor; ve sonra yeniden günümüze taþýnýyor. Yani süreç çok farklý iþliyor: Ortada bir tarihsel gerçeði arama, bulma ve sorgulama ihtiyacý olmaksýzýn; bugünü tarihe taþýma ve onu orada ‘bir þekilde bularak’, yeniden bugüne dönme sarkacý gündeme geliyor.
Bir anlamda, olmamýþý, olmuþ gibi kabullenmek; bu sarkacýn olmazsa olmaz koþuludur. Tarihsel gerçeklik kýrýlýyor; ama bunun hiçbir önemi yok; çünkü aslolan tarih deðil; geçmiþte gerçekte ne olduðunu bilmeye çalýþmak da deðil; aslolan tek þey, günün politik, ideolojik ve hatta psikolojik ihtiyacýný bir þekilde karþýlayabilecek malzeme yaratabilmek…
Politik ve ideolojik bakýmdan karþýt kutuplarda yer alan anma törenlerinin aslýnda -korkarým- benzeþtiðini ve buluþtuðunu yazmak zorundayým. Birbirine karþýt gibi görünen bu iki politik-ideolojik tutum, temelde ayný noktada buluþmakta sakýnca görmüyor. Her ikisi de, uydurma bir tarihin üzerinden, kendisine ‘yeni bir geçmiþ’ kuruyor; sonra da, bu uydurma geçmiþ üzerinden gününü anlamlandýrýyor. Aslýnda gayet ‘anlamlý’; fakat iþ, tarihçilik açýsýndan yüz karasý… Her ikisi de, tarihçilik açýsýndan sorunlu; olmamýþ bir geçmiþ üzerine kurulan politik-ideolojik dünyanýn saðlamlýðýna da artýk siz karar verin!
YUNANLI KOMÜNÝSTLER DE ÝZMÝR’DE ANILDI!
Belki sadece birkaç gün önce basýnda yayýnlanan bir haber, sizin de ilginizi çekmiþtir. Habere göre; Ýzmir’in iþgali sýrasýnda Yunanistan’dan Ýzmir’e gelen Yunan ordusu içinde 200 Yunan askeri, Türklerle savaþmak istemeyince; Ýnciraltý’nda kurþuna dizildiðinden; onlarýn bu soylu davranýþýný anmak üzere de, 4 Ocak’ta bir anma töreni düzenlenmiþ… Yine Ýnciraltý sahilinde… Ýlk bakýþta, gerçekten de duygulandýrýcý bir giriþim… Lâkin tek bir eksiði var; acaba böyle bir olay gerçekten de olmuþ mudur diye sormadan edemiyor insan…
Kanýt nerede?
Doðrusunu isterseniz; memleketimde böyle bir olayýn gerçekleþmiþ olduðuna iliþkin ne bir satýr okuduðumu hatýrlýyorum; ne de Ýzmir’de böylesine bir olayýn anlatýldýðýný… O kadar ki, uzun yýllar boyunca özellikle sosyalist yayýnlar arasýnda kaldýðým halde; sosyalistlerin enternasyonalist dayanýþma adýna pek çok baþkaca anma töreni düzenlemelerine karþýn, böylesine bir dayanýþmadan hiç söz etmemiþ olmalarýný da, doðrusu yadýrgatýcý bir tutum olarak görüyorum! O zaman geriye sadece tek bir seçenek kalýyor demektir: Acaba tarihte böyle bir olay olmuþ muydu sorusunu sormanýn tam zamaný…
Birdenbire bu ‘olay’ýn hatýrlanmasýna neden olan geliþme, þair Tuðrul Keskin’in yeni yayýnlanan bir þiir kitabý vesilesiyle oldu. Keskin, kitabýný kurþuna dizilen Yunan askerlerine adamýþ… En azýndan kendisi, “ben tarihçi deðilim; bu kitap bir tarih kitabý gibi okunmamalýdýr” demesine raðmen; geliþmeler pek de öyle olmamýþ… Bu hayli romantik ve duygusal ithaf; birdenbire, olmamýþ bir olayýn törenle anýlmasýna kadar varmýþ olmalý…
Romantik bir ithaf...
Bir kere; sayý bile çok muntazam: 200… Ayrýca, savaþ esnasýnda kendi ordusu tarafýndan kurþuna dizilerek cezalandýrýlan askerler olaðan ve sýradan bir konudur. Her orduda çok sayýda örneði vardýr. Dahasý; bu askerlerin cezalandýrýlma nedeni; resmî kayýtlarda ‘emre itaatsizlik’, ‘disiplinsizlik’, ‘korkaklýk ve kaçma (firar)’ olarak tanýmlanýr. Sadece askerlerin deðil, fakat subaylarýn da böyle cezalandýrýldýðýna rastlarýz. Bu bakýmdan arþiv kayýtlarýna bakýlacak olsa bile, hiçbir askerin -öyle söylenildiði gibi- ‘kardeþime kurþun sýkmam’ dediði için kurþuna dizildiðini de bulamayýz.
Þimdiye kadar sosyalistler arasýnda bile bilinmeyen bu ‘olay’ýn birden hatýrlanmasý da, benzer bir ruh hâlinin ürünü olarak tanýmlanabilir. Bir þeylerle övünç duyma ihtiyacý… Hiç kuþkusuz ciddiye alýnmasý gereken bir ihtiyaçtýr. Lâkin, hangi siyasî ya da ideolojik kanada mensup olursa olsun; herkesin yakýn tarihimizden kendince anabileceði ya da kutlayabileceði pek çok olay bulup çýkarmasý mümkün iken; böylesine hayalî ‘olaylar’ yaratmasý, bambaþka bir hâleti ruhîyenin sonucu olmalýdýr.