İhtiyar adam, atı, oğlu ve komşuları...

Kader’ kavramı iyi anlaşılsın diye anlatılan bir öyküyü hatırlatmanın zamanı geldi.

Fakir bir ihtiyarın olağanüstü güzel bir atı vardır. At bir gün ortadan yokolur; komşular “Herhalde çalmışlardır; halbuki satsaydın eline iyi para geçerdi” derler... İhtiyar, “Hele biraz sabredin; ne olduğunu siz bilemezsiniz” diye mukabele eder...

Bir süre sonra o güzelim at döner, hem de yanında 12 vahşi atla birlikte... Aynı komşular, ihtiyara, “Haklıymışsın; atının kaybolması senin için felâket değil, nimetmiş” deyince, adam, “Hele acele etmeyin” uyarısında bulunur... Komşular şaşkınlıkla evlerine dönerler...

Adamın oğlu vahşi atlardan birini terbiye etmeye çalışırken at onu sırtından atar, gencin bacağı kırılır... Komşular, “Yine haklı çıktın; atlar hayırlı olmadı senin için” demeye gelirler... İhtiyar, yine “Durun bakalım” uyarısını tekrarlar...

“Deli bu ihtiyar, iyice çıldırmış” diye düşünen komşular bir süre sonra ülkeleri savaşa girip kendi çocukları askere alınınca yine ihtiyarın yanına koşarlar. Daha ağızlarını açmadan, ihtiyar onları durdurur: “Biliyorum, bacağı kırık diye oğlum askere alınmadığı için bana ‘Haklıymışsın’ diyeceksiniz; ama yine de acele etmeyin derim ben; çünkü doğrusunu ancak Allah bilir...”

Hikâye kısaca bu.

Niye hatırlattım bu hikâyeyi?

Şundan...

‘Öforya’ (euphoria) diye Türkçe karşılığı bulunmayan bir kavram var; aşırı neşelilik durumu... Coşku... Sevindirik olma... İnsanların çabucak kendini kaptırıverdiği bir ruh halidir bu; özellikle lehte sonuçlanmış önemli olaylardan, zaferlerden, galibiyetlerden sonra yaşanır...

İhtiyar adamın her haklı çıkmasından sonra ‘öforya’ yaşaması kimseyi şaşırtmazdı meselâ... Öyle ya, başkalarının görüşlerine kapılmadığı için hep haklı çıkan biri ihtiyar adam; sevindirik olması beklenmez mi?

Neden o hale girmemiş ihtiyar adam? Bunun sebebi bir başka sözcükte yatıyor: ‘Deneyim’... O yaşa gelene kadar yaşadıkları, görüp geçirdiği olayların deneyim yükü, onu ihtiyata sevk ediyor... Başkaları, daha gençler, kapıldıkları hüzün veya coşkunun sürüklemesiyle, olayların görünür yüzüne bakıp sonuç çıkartırken, ihtiyar adam “Üzülmeden önce biraz bekleyelim” veya “Sevinmek için henüz erken, bakalım ne olacak?” tavrını benimsiyor...

Yılların deneyimi onu öforyaya kapılmaktan uzak tutuyor...

‘İhtiyar adam, atı, oğlu ve komşuları’ hikâyesini deneyimin önemine işaret etmek üzere anlattım, bu belli; peki deneyimin önemini vurgulama ihtiyacını neden hissetmiş olabilirim?

Onun da sebebi, 30 Mart yerel seçimi sonrasında bazılarımızın kendini kaptırdığı ‘öforya’ ile benim burada sergilediğim tavır arasındaki farkı anlamakta zorlananları aydınlatmak... Bazıları, hayli çetin geçmiş bir kampanya sonrasında elde edilen yüzde 45.5’lik seçim sonucuna bakarak sevdikleri kişiyi çoktan Çankaya’ya çıkardıkları gibi, her kapıyı açacak bir sihirli anahtar olarak gördükleri ‘başkanlık sistemi’nin gelişini de şimdiden kutluyor...

Ben burada “Teenni ile hareket edilsin” tavsiyesinde bulundukça, etraftan, “Bu da ne diyor böyle?” homurtularının yükseldiği işitiliyor...

Hadi ‘deneyimime’ demeyeyim; yaşıma başıma verilsin...