İhvansızlaştırmanın Tunus durağı

Pazar günü kaldığımız yerden devam edelim. Bugün Tunus’taki iki selefi partiden biri olan Cephet’ül İslah’ın yetkilileriyle yaptığımız görüşmeden bölümler aktarmak istiyorum.

Dış politika deyince Suriye ve Mısır ilk aklımıza gelen. Ama Tunus’ta olup bitenler ne Suriye ve Mısır’dan bağımsız ne de bizi ilgilendirmez diyebileceğimiz şeyler.

Tunus dini mezhebi ya da etnik ayrışmaların dikkate değer olmadığı bir yer. En büyük çatışma Fransızlaşmış beyaz Tunuslular diyebileceğimiz kesim ile Burgiba ve Bin Ali dönemini parmaklıklar ardında geçiren İslamcı siyasetçiler arasında yaşanıyor.

Tunus solu ise bizdeki ulusalcılara benzer bir performans sergiliyor. Günün sonunda sol-liberal-laikler bir safa İslami eğilimli siyaset diğer safa düşüyor.

İhvan olarak değerlendirilen ama İhvan’dan bence önemli farklılıklar taşıyan Nahda’ya selefilerin verdiği şartlı destek, Tunus’taki siyasi istikrarsızlığın Nahda karşıtı cepheden sonraki en önemli sebebi. El Kaide bağlantılı oldukları bilinen küçük guruplar hem kendileri adına hem de taşeron olarak şiddet kullanma yetenekleriyle her an her şeyi altüst edebilme potansiyeline sahipler. Nitekim son 6 ayda gerçekleşen iki siyasi cinayetin çok olumsuz neticeleri oldu.

Şiddeti reddeden, El Kaide ile hiçbir ilişkilerinin olmadığını özellikle vurgulayan iki selefi parti ise anayasada “kırmızı çizgimiz şeriat” dayatmasıyla Nahda’nın elini zayıflatıyor.

Hükümette kalmaya, o olamıyorsa sandıktan sonraki süreçte hakkını yedirtmeyi garantilemeye çalışan Nahda, bütün bölgeyi yakından ilgilendiren “ihvansızlaştırma operasyonuyla” da mücadele ediyor.

Önceki yazımda Gannuşi’nin bu operasyona direnmek için yürüttüğü ince siyasetten söz etmiştim. Lafı çok uzatmadan, seçimlerden sonra partileşen Cephet’ül Islah’ın Genel Başkanı Muhammed Hoca ve iki üyesiyle yaptığımız görüşmeden bazı önemli yerleri aktarmak istiyorum:

Devrimi biz yaptık!

1980’lerde gizli yürüttük çalışmalarımızı, siyasete karşı olduğumuzdan değil, bize yasak olduğundan. Sonra da hapse atıldık. Devrimle özgür olduk. 2 ay sonra parti kurma kararı aldık, ama geçici hükümetin başındaki Sipsi izin vermedi. Bin Ali gitmişti ama derin devlet duruyordu, hala da duruyor. Ancak Nahda seçimi kazandıktan sonra partimizi kurabildik.

Tunus’taki pek çok elit aile Türk asıllıdır. Biz de Türkiye’deki İslami hareketleri hep yakından takip ettik. Bediüzzaman’ı okuduk, Erbakan’ın hareketini izledik.

Islah kelimesini seçtik çünkü Tunus’taki tüm kurumlarda reforma ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Dünyadaki başarılı tecrübeleri örnek alıyoruz. AK Parti’yi de...

(“Nahda’dan farkınız ne” sorusuna) Nahda ile fikirlerimiz, siyasi duruşumuz farklıdır. Onlar Fethi Eken, Sait Havva, Hasan el Benna’dan etkilenmiştir bizim kökenimiz Hicaz ve körfezdeki selefiliktir. Ama Vahabilikten farklıdır. Farklı ülkeler de olsa hilafet altında birleşen bir yapı istiyoruz.

Nahda devrimin onlardan beklediğini yapmadı. Biz yeni anayasada şeriat maddesi mutlaka olmalı dedik. 300 bin insan İslamcı oldukları için hapse atıldı. Devrim onların devrimidir. Devrimi asıl onlar başlatmıştır.

Gençleri El Kaide’den kurtarıyoruz

Biz gençlerin el Kaide’ye katılmasına engel oluyoruz.

Ayrıca suikastları yapanların İslamcı hareketlerle alakası yok. Fransa’ya, Cezayirli generallere baksınlar. Aşırı İslamcı dış bağlantılı gruplara baksınlar.

Körfez ülkeleri sıranın kendilerine geleceğini biliyor, bu yüzden Nahda’nın başarılı olmasını istemiyor.

Mısır’daki darbeye biz karşı çıktık, Suud destekledi. Bize göre Mısır’daki Nur Partisi zulüm partisidir.