Ýki acý kayýp ve gelecek umudu

Yeni bir yýla iki acý haberle girmek zor oldu. Hasan Karakaya, hayatýný kalemiyle inþa etmiþ bir gazeteciydi. 

Okul yýllarýnda yeni traþ edilmiþ kurþun kalemin kokusunun peþinden yürümüþ, üstüne matbaadan çýkan dergi/gazete kokusunu da içine çekmiþ, haliyle ‘hayatýný’ mesleði yapmýþ biriydi.

‘Diðer mahalle’nin deyimiyle ‘emekçi’...

O yüzden birçok meslektaþýmýzýn ‘abi’ demesi sadece yaþýyla ilgili deðil, üzerlerinde emeði veya etkisi olduðundan.

Kendisiyle yapýlan bir röportajda ucuna kalem taktýðý matkapla poz verince kendisine takýlan ‘matkap Hasan’ lakabý bile ‘Hasan abi’nin önüne geçememiþti.

Kendi adýmýza üzüldük...

Ama her insanýn baþýna gelecek olan son þey, onun baþýna olabilecek en iyi yerde ve en iyi zamanda geldi.

Allah, bir gün önce yaptýðý umrede ettiði dualarý ve baðýþlanma dileklerini kabul etsin, rahmetiyle karþýlasýn.

***

Ýkinci kaybýmýzý yaþý 30’un altýnda olanlar hatýrlamayabilir.

Özal’lý yýllarýn çekirdek kadrosundandý Prof. Ekrem Pakdemirli.

ODTÜ öðretim üyeliði, DPT Müsteþar Yardýmcýlýðý, Hazine ve Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý yapmýþ, merhum baþbakan ve cumhurbaþkaný Turgut Özal döneminde Baþbakanlýk Baþdanýþmanlýðý ve 4 dönem Manisa Milletvekilliði, Ulaþtýrma, Maliye bakanlýklarý ve Baþbakan Yardýmcýlýðý görevlerinde bulunmuþtu.

‘Devlet adamý’ portresini eksiksiz temsil eden siyasetçilerden biri oldu.

Ve haliyle ‘koltuða yapýþan’ siyasetçilerden olmadý.

Siyaseti býraktýktan sonra ‘çiftçi’ oldu...

Özal döneminin ‘icat çýkaran’ ekibin bir üyesi olarak, çiftçilikte de ‘icat çýkarmaya’ devam etti.

Son icadý, aðaca ve zeytine en az zararý veren, araç üzerine monte edilebilen bir ‘zeytin toplama 
aparatý’ydý.

Manisa Akhisar’da yeni icadýný çiftçilere tanýtýrken traktörün yük kaldýrmak için kullanýlan parçasý baþýna çarptý, 21 Ekim’den bu yana yoðun bakýmdaydý; iki ay direnebildi.

Allah rahmet etsin.

Pakdemirli çiftten çubuktan vakit ayýrarak Star Ege bölge ekinde yazarlýk da yapýyordu. Halen eski yazýlarýna star.com.tr’den ulaþabilirsiniz.

Benim içimi acýtan, bir devlet adamý olmasýna raðmen ‘eski Türkiye’nin vatandaþa gösterdiði muameleden de nasibini almýþ olmasý.

Star’daki bir yazýsýnda yazmýþtý bunu:

“1999 yýlýnda kayýnbiraderimin kýzýnýn evliliði, Ankara Astsubay Ordu Evi’nde yapýlýyordu. Gelin, eþim, oðlum bir arabada gittik. Nöbetçi subay gelinin baþýný açmasýný istedi. Tartýþtýk, “Sen git komutanýna söyle” dedik. Ama emir büyük yerdendi ki, direttiler. Biz de düðüne katýlmadan geri döndük. Evet, zaman zaman ben Genelkurmay Baþkaný’nýn önünde yürümeme raðmen benim Astsubay Ordu Evi’ne girmem engellendi. Ýki baldýrý çýplakla baþ edemeyen general bozuntularý Anadolu insanýnýn nasýl giyineceðine karar verebiliyorlardý!  O dönemin sapkýn generallerini hayýrla yâd edeceðimizi zannetmiyorum.”

Yazýyý da baþka bir sözüyle bitireyim:

“Bana göre toplumumuz derin bir kuþatma içinde. Birileri bizim toplum sinerjimizi boþa kullanmamýzý planlýyor, biz de bu kýsýr çekiþmelerle sadece vakit kaybediyoruz. Aklýmýzý baþýmýza alýrsak büyüyerek yürüyebileceðimizi unutmamalýyýz.”

Ýþte bana ‘yeni yýl mesajý’ olarak umut veren de bu...

Mutlu yýllar...