Benim Diyarbakýr cezaevinden çýktýðým yýl Türkiye’de bir Ahmet Kaya fýrtýnasý esiyordu. Müziðiyle milyonlarý kendine hayran býrakan Ahmet Kaya’yla en güzel söyleþilerden birini Cemal Süreyya 2000’e doðru dergisi için yapmýþtý. Düþünebiliyor musunuz, Diyarbakýr cehennemini yaþamýþsýnýz, ayný koðuþlarý, ayný hücreleri paylaþtýðýnýz insanlarý iþkencede kaybetmiþsiniz. O cehennemden çýktýðýnýz ve özgür olduðunuz andan itibaren bütün bu acýlara iyi gelecek bir þeyleri hissetmek ve yaþamak istiyorsunuz. Roman, sinema, þiir, Allah ne verdiyse artýk. Ýþte böyle bir ruh haliyle yavaþ ve aðýr deðil hiç, baþ döndürücü bir hýzla keþfetmeye çalýþtýðýnýz Ahmet Kaya müziðinin nelere kadir olduðunu varýn siz hesap edin artýk.
***
Gece gündüz dinliyordum sevgili Ahmet’in þarkýlarýný. Kaya’nýn þarkýlarý, yüreðimde açýlmýþ yaralara, arkamda býraktýðým hatýralara ve onur kýrýlmasýna, ölümün eþiðindeki hastaya iyi gelen bir ilaç gibi týpký, iyi geliyordu.
Hele bir diðer adý da ‘Gökyüzü’ olan Bahtiyar.. Dinlemeye doyamadýðým ve bugün müzik çalýnan her yerde her mekanda dinlerken gözyaþlarýmý tutamadýðým insanýn kordan bir alev gibi gelip göðsüne oturan o yanardað parçasý..
Bahtiyar ya da Gökyüzü.
Benim de tanýdýðým bir Bahtiyarým olmuþtu. Cesareti ve mertliðiyle koðuþ arkadaþlarýna örnek olmuþ bir’ çocuk bahtiyar..’ Benim bahtiyarým henüz çocuk denecek bir yaþtayken 12 Eylül’ün o alacakaranlýk günlerinde okulundan alýnýp Diyarbakýr cezaevine, komünist ve Kürtçü amcalarýnýn aðabeylerinin ortasýna düþmüþtü. Ama ne komünizmi ne Kürtçülüðü bildiði vardý. Saz çalmak gibi bir suçu da yoktu benim ‘bahtiyarýmýn’. Sonra o çocuða olmadýk iþkenceler yaptýlar. Ýnsanlýðýmýzdan utandýk, engel olamadýðýmýz için. Gözlerimizin önünde beton zemine yatýrýp üstüne iþediler.
***
‘Bizim Bahtiyarýmýz’ koðuþun havalandýrmasýndaki beton zeminde çýrpýnýp duruyor, zor zapt ediyorlardý. 7. Koðuþun diðer mahpuslarý esas duruþta Bahtiyar’a yapýlan kötülüðü, zalimliði seyretmeye mecbur olmuþlardý.
Sonra Eylül direniþi geldi.
Bizim bahtiyarýmýz, ismini vereyim, Mehmet Kalkan, bir gün koðuþ basýlmak istendiðinde, ranzalarýn üstüne çýktý, tavandaki elektrik lambasýnýn camýný kýrdý, elektrik kablolarýný açtý, sonra da bizi ikinci kez tutsak etmek isteyen yüzbaþý Abdullah’a dönüp dedi ki ‘Bana bak yüzbaþý, ben ne komünist ne Kürtçüydüm, sayenizde ama, þimdi hem komünist hem Kürtçüyüm. Koðuþa dokunacak olursanýz, kendimi öldürürüm!’
Benim Bahtiyarým Mehmet Kalkan cezaevinde sol bir örgüte girdi, yýllar sonra da tahliye oldu ve bir çatýþmada öldürüldü.
Ahmet Kaya’nýn Bahtiyar þarkýsýný her dinleyiþimde Mehmet Kalkan’ý hatýrlar, aðlarým.
***
Bu ülkede ne çok Bahtiyarlarýmýz oldu bizim. Kaderlerini deðiþtiremediðimiz Bahtiyarlar, göz göre göre ölüme yollanan, daha gencecik yaþlarda iþkence ve zulümle tanýþan Bahtiyarlar.
Ahmet Kaya benim için iþte o Bahtiyarlarýn þarkýcýsýdýr.
Bahtiyarlarýn þarksýný söyleyen adam, gün geldi kendisi, de bir Bahtiyar oldu. Çok sevdiði ülkesini terk etmek zorunda býraktýlar Ahmet Kaya’yý. Üstüne çullandýlar. Hiçbir þey yapamadýk. Yazýk oldu Ahmet’e demekten baþka. Sonra gurbet ellerde, sanatýnýn en verimli yýllarýnda kaybettik Kaya’yý.
Gitmeseydi olur muydu?
Soruyu Türkiye’de yaþarken, yanýndan ayrýlmayan ortak dostumuz, doksanlý yýllarýn gazetecilerinden Cevat Korkmaz’a sordum. Cevat’ýn soruya cevabý þu oldu:
‘Ahmet Kaya gitmese, kalsa yaþar mýydý diyen hayranlarý var. Onu özledikleri için kuþkusuz. Öldüðüne de inanmamýþlardý. Zamanýnda kaydettiði demolar peþ peþe piyasaya çýkýnca böyle bir algý geliþmiþti. Neyse ki, cenaze görüntüleri yayýnlandý ve bu tartýþma da sonlandý.
Ben en yakýnýndaydým; gitmeyip ne yapacaktý? Yüzlerce insanýn faili meçhul cinayetlerle katledildiði bir sürecin en çok tehdit alan sanatçýsýydý. Popülaritesi yüksek, etkili, sanatçý kiþiliðinin yanýnda siyasi kimliðiyle de dikkat çeken bir figürdü..
***
Kasým 16 Kaya’nýn 14’üncü yýldönümü. Gidiþini hýzlandýran linç sürecinin önemli bölümünü onunla birlikte yaþadým, bazý olaylara tanýk oldum.
Birini anlatayým: ‘’Bodrum’a gitmiþtik, ‘þarkýlarým daðlara’ albümüne son rötüþlarý yapýyordu. Yoðun bir günün akþamýnda, yorgunluk atmak için bir bara gittik. Adýný hatýrlamýyorum. Türkçe parçalar çalýnýyordu. Biz masamýza oturduktan sonra Hasan Mutlucan çalmaya baþladý. Sakin restoran giderek kalabalýklaþmaya, sarkýk býyýklý, öfkeli tipler görünmeye baþladý. Tedirgin olduk. Kalktýk, kapýya geldik ve bir grubun saldýrýsýna uðradýk Ahmet abiye yumruk, bana tekme tokat.. Ahmet silahýný çekip havaya birkaç el ateþ etti. Polis geldi. Karakola götürüldük. Yarým saat sonra da saldýrganlar yakalanýp getirildi. Bizimle gözgöze gelemediler. Karar almýþtýk. Bunlarý tanýmýyoruz dedik ve çýktýk.
Ahmet abi, o olayda meskun mahalde ateþ açtýðý için yargýlanmýþ, 6 ay ceza yemiþti ve bu ceza ertelenmiþti. Bunu, meþhur magazin gecesi ile ilgili yapýlan mahkeme duruþmalarýnda öðrendik. Kimsenin haberi yoktu. Bu haber de o günkü Hürriyet’te ‘’Ahmet Kaya dayak yedi” biçiminde haber olmuþtu.
Bu olay, gidiþinin nedenlerinden sadece küçük bir ayrýntýydý.’
Ahmet Kaya, sanatýndan ve kiþiliðinden ödün vermediði için çekip Fransa’ya gitti. Çekip gitmeseydi, Hrant’a valilik makamýnda ‘tavsiyede’ bulunanlar muhtemelen Ahmet’i de çekip gitmesi için uyaracak ve bu uyarýnýn arkasýndan, Hrant’a ne olduysa Ahmet’e aynýsý olacaktý..
Devletin sanatçýsýyla, yazarýyla imtihaný yýllar yýllý bu anlayýþ üzerinden seyretti.
Atatürk’ün þark bülbülü dediði Celal Güzelses 1950’li yýllarda, Kürtçe müzik yapmak ister, bir Kürtçe plak yapmaya heveslenir. Suriye’ye gidecek ve Kürtçe bir plak yapacaktýr. MÝT Güzelses’in bu niyetini duyunca ‘Vazgeçsin bu sevdadan, Suriye’ye giderse bir daha Türkiye’ye dönemez. Dönse bile, sýnýrý geçerken filan, baþýna bir iþ gelir! diye ‘Güzelses’e haber yollanýr!
Ne büyük acýdýr ki, Celal Güzelses, Gazi Köþküne kurulup, türkü söylediðinde o türküler daðý taþý inletir, Hevsel bahçelerinden, Kýrklar daðýna kadar duyulur, Diyarbakýrlýlar evlerinin damýna çýkar türkülere eþlik ederlermiþ.. Ama ne yazýk ki, Celal Güzelses’in kayda alýnmýþ bir tek Kürtçe straný yok. Ahmet Kaya’nýn da olmadýðý gibi.
***
Kürt olup da Türk müziðini eserleriyle ve sesleriyle büyütenlere devletin verdiði en büyük ceza, kendi dilleriyle söylemeyi yasaklamak oldu.
Ahmet Kaya bu yasaðý yüreðinde hissetmiþ son kuþak sanatçýlardandý. Kürtçe bir albüm yapacaðým dediðinde yer yerinden oynadý. Dünyayý dar ettiler iki gözüm Ahmet Kaya’ya.
Kürtçe albüm yapamadý, kaçýp Fransa’ya gitti. Orada da hayata veda etti. Üç yýl önce Mehmet Ali Birand, Ahmet’i anmak için 32. Gün’e beni davet ettiðinde elimde Fransa’nýn en itibarlý gazetesi Le Mond’un Kürtçe baskýsý vardý. Çýkarýp Birand’a gösterdiðimde gözlerine inanamadý.
Nasýl olurdu ya!
Durum yeteri kadar ironikti sahiden. Ahmet Kaya, Kürtçe müzik yapamadýðý için sýðýndýðý Fransa’da Le Mond Kürtçe basýlýyordu..
Rahat uyu sevgili kardeþim, iki gözüm Ahmet.
Türkiye Kürtçeyle ve senin mirasýnla barýþýyor, büyük barýþa giden yolda, kararlý adýmlarla yürüyor halkýn..