ÝKÝ MAÐDUR DÝL: Osmanlýca ve Türkçe

Milli Eðitim Þûrasý’nýn Osmanlýca için aldýðý tavsiye kararý son derece önemli bir tartýþma baþlattý.

Ama aslýnda, Sayýn Nabi Avcý’nýn da hatýrlattýðý gibi, tartýþmayý doðru temelde yapabilsek, bu dil tartýþmalarý üzerinden, cumhuriyet dönemiyle beraber sert bir kopuþ yaþadýðýmýz tarihsel köklerimizle ve Osmanlýca’nýn anlam dünyasýyla yeniden buluþabilir ve bu buluþmayý, özellikle de Türk ve Kürt edebiyatý için birer kazanýma dönüþtürebiliriz.

Baþlýðý seçerken aklýma gelmedi deðil, bazý okurlar haklý olarak, izin ver de, hiç deðilse bu tartýþmayý Kürtçe’yi filan öne sürmeden yapalým diyeceklerdir. Ama yazýyý, sabredip sonuna kadar okursanýz, bu tartýþmayý Kürtçe’yi ve Kürtçe’nin baþýna gelenleri hatýrlayarak yapmanýn nasýl da yarar saðlayacaðýný göreceksiniz. 

‘Kafamda bir tuhaflýk’ yok yani, bundan da emin olabilirsiniz.

***

Osmanlýca ders konusu bana kuruluþtaki Kemalist dil ve kültür politikalarýný hatýrlattý. Bunu hatýrlamak da, Osmanlýca ve Kürtçe arasýndaki kimi benzerlikleri dün ve bugün itibariyle düþünmek olanaðý verdi. Önce her iki dilin bir çeþit kader birliði yaþadýðýný gördüm. Eþ zamanlý bir tarih içinde ikisi de yasaklarla karþý karþýya kaldý. Yasaklayanlar yeni bir ulus yarattýklarýný veya yaratabileceklerini düþünüyorlardý. Ama tahayyül edilen bu yeni ulusa yeni bir dil gerekiyordu. Geçmiþten kopuþ baþka nasýl mümkün olabilirdi ki? Yeni ulusun, bu yeni diliyle rekabet etme veya onunla eþit muamele görme þansýna sahip olabilecek dillerin yasaklanmasý, asimilasyona uðratýlmasý iþte bu kuruluþ koþullarýnda gündeme geldi.

Osmanlýca ve Kürtçe’nin kaderi ya da kadersizliði az çok birbirine benzer dedim. Ýþe bakýn ki, Osmanlýca’nýn sanatta, edebiyatta ve siyasette egemen dil olduðu, Osmanlý’nýn devri saadet zamanýnda, Kürtçe dili, en güzel metinlerini verdi. Bu metinler-nazým ve nesir- Kürt þairler, yazarlar ve medrese alimleri tarafýndan kaleme alýnýyor ve hiçbir yasakla karþýlaþmýyordu. Feqiye Teyran’dan, Ahmedê Xanê’ye varýncaya kadar Kürt þair ve yazarlar, eserlerini kaleme alýrken elbette Farsça ve Arapça kelimelerin aðýrlýklý olduðu Osmanlýca’dan yararlanýyorlardý. Osmanlýca sadece Anadolu’da konuþulan Türkçe için deðil, ama Kürtçe için de önemli bir kaynaktý, hatta ana damardý diyebiliriz. Dolayýsýyla Osmanlýca’nýn yasaklanmasý, hem daha sonra geliþen Türk edebiyatý için, hem Kürtçe için büyük bir kayýp oldu. Kemalist yönetim, Osmanlýca’yý kararlarla yok etti, Kürtçe kararlarla yok edilemeyip yasaklanamayýnca, çeþitli yolarla asimilasyona tabi tuttu.

Bugün ise Osmanlýca’yý öðretmeye çalýþmak, anadille Kürtçe eðitime geçmekten daha zor olabilir.

Çünkü, Kürtçe çok maðdur olmuþ bir dil, kýrýmlardan geçip kurtulmuþ bir dil, bu doðru, fakat Osmanlýca’nýn maðduriyeti nihayete baktýðýnýzda daha büyük bir maðduriyet. Yeterince savunulmadý veya savunulamadý. Ýslami aydýnlarýn Osmanlýca ve onun ima ettiði anlam dünyasýný savunmak için gösterdiði çabalar, ortaya  koyduðu mücadele zamanla çok etkisiz hale geldi. Osmanlýca’nýn Milli Eðitim Müfredatýndan çýkarýlmasý için sistemli asimilasyon politikalarýna gerek duyulmadý. Çünkü Osmanlýca, hanedanýn ve Osmanlý bürokrasisinin tarihe karýþmasýyla beraber kendiliðinden ‘bilinmeyen bir dil’ haline geldi. Anadolu’da zaten yaygýn olarak konuþulan bir dil deðildi. 

Ama Kürtçe milyonlarca vatandaþýn konuþtuðu bir dil olduðu ve Kürt aydýnlarý, bu dili savunma adýna hücrelerde kan tükürerek ölmeye razý olduklarý  için Kürtçe’nin ölüm kalým savaþý bugünlere kadar taþýnabildi.

Bir dili yasaklamanýn nelere mal olduðunu Türkiye’nin hakikaten ve tam anlamýyla öðrenebilmesi için belki de Osmanlýca bilen, yazan ve konuþan bir kuþaðýn yetiþmesi gerekecek. Bu kuþaktan çok þey öðrenecek Türkiye. Bir dilin anlam dünyasý, bu dünyanýn ima ettiði tarihsel köklerle buluþmanýn kýymeti ve zenginliði ileriki yýllarda anlaþýldýkça, Kürtçe’ye yapýlanlar yeniden hatýrlanacak. Hatýrlandýkça da Kürtçe’nin eðitim dili olma olanaðýndan yoksun kalmasýnýn, sadece Kürtler’e deðil ama Türk halkýna verdiði zararýn boyutu da kanaatimce daha iyi anlaþýlacaktýr.

Yüzyýllar boyunca, yan yana yaþayan iki dilden edebiyatýn ve kültürün, yasaklara uðramadan ve onlarý besleyen daha baþka bir dilin-burada Osmanlýca-kaynaklarýndan beslenmelerinin kesintiye uðramamasý halinde ortaya çýkabilecek kültürel ve sanatsal zenginliði tahayyül edebilir misiniz?

Ýþte bu yüzden de Osmanlýca dil dersi konusunu akýl edip Þura’ya taþýyan ve tartýþan eðitimcilerimizin, Osmanlýca’yla benzer bir kaderi yaþamýþ olan Kürtçe’yi ve daha baþka dilleri hiç hatýrlamamalarý, üstelik þu çözüm sürecinde bütün yollarýn Kürtçe ana dille eðitime çýktýðý gerçeðini görmemeleri, ayrýca tartýþýlmasý ve üstünde durulmasý gereken bir durumdur.

Þûra’da en azýndan, þöyle bir karar alýnsaydý ne çok sevinecektik:

‘Osmanlýca’yla beraber eþ zamanlý bir tarih içinde, milli eðitim müfredatýndan çýkarýlan, yasaklanan ve asimilasyona uðratýlan ama Türkiye’de hala konuþulan ve yaþayan diðer diller de týpký Türkçe ve Osmanlýca gibi, özel bir saygýnýn konusudur.’