Ýran ve Irak 1975’te anlaþýp da ABD Kürtlere sýrtýný dönünce Henry Kissinger, Molla Mustafa Barzani’ye þöyle diyor: “Siyasette deðer yargýlarý yoktur. Ýki taraf bir konuda anlaþýrsa, bu üçüncü tarafýn zararýnadýr.”
Suriye’de ne olup bittiðini anlamamýz için de bundan sonra bambaþka þeylerin olabileceðini düþünmemiz için de iyi bir örnek.
ABD bölgedeki Kürt gruplarý zaman zaman bölge ülkelerine karþý taþeron örgüt olarak kullanmýþ ama günün sonunda bu örgütleri satmaktan da çekinmemiþ.
Özeti de bu iþte: “Ýki taraf bir konuda anlaþýrsa, bu üçüncü tarafýn zararýnadýr.”
***
Arap Baharý’nýn tetiklediði Suriye isyaný, 13-14 yaþlarýndaki çocuklarýn duvarlara “rejim gidecek” sloganlarý yazmasýyla baþlamýþtý. Silahlý ve örgütlü bir isyan hareketi deðildi. Esed “Hama etkisi” yaratmak adýna, en baþta çok sert müdahale ederek gösterileri bastýrmayý düþündü. Þebbiha denilen timler çok erken bir dönemde kadýn, çocuk ayrýmý yapmadan iþkenceyle insanlarý öldürmeye baþladý. Türkiye’nin Esed’e, müdahaleye izin vermeden, demokratikleþme ve reform adýmlarýyla sorunu çözebileceði noktasýnda tavsiyeler verdiði bir dönemdi daha. ABD’nin müdahale edeceðini düþünüyordu ve Esed’e iþi bu noktaya vardýrmadan halkýn taleplerini karþýlamasýný ve Suriye’nin sorunlarýný kendi içinde halletmesini öneriyordu.
Esed ise halkýný varil bombalarýyla vurmayý, silahsýz baþlayan halk isyanýný terör olarak nitelemeyi tercih etti. Kimyasal silah dahi kullandý.
Bu arada Suriye bir vekalet savaþý platosu haline geldi.
Ve bu süre zarfýnda “anlaþan taraflar” oldu hep. Rejim ve Ýran anlaþtý hemen. Böylece Hizbullah Esed’in yanýnda girdi savaþa. Hani daha yenilerde “Ýsrail Vahabilerden iyidir” diyen Hizbullah.
Ýran’ýn etkisindeki Maliki de hem DAEÞ’i semirten politikalarýyla hem de lojistik olarak Esed’e yardým etti. Þii milisler Suriye’deki sivil ölümlerde en çok pay sahibi iken adlarý bile anýlmadý.
Sonra Rusya ve Esed anlaþtý. Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki veto yetkisi ile zaten Suriye’nin kaderini elinde tutuyordu. Suriye’deki fiili varlýðýndan önce de vekalet savaþýnýn güçlü bir aktörü olarak sahnedeydi.
Ardýndan ABD ve Rusya anlaþtý. DAEÞ’le mücadeleydi anlaþmanýn konusu.
Ýran ile de anlaþtý ABD. Belki de Ýran ile çok daha önce anlaþmýþtý. “Nükleer Anlaþma” denilen þey, “Sünni blok karþýsýnda Þii Hilali’ni güçlendirme anlaþmasýnýn” diðer adýydý sadece.
Ve Suriye’de savaþýn rengini ve seyrini deðiþtiren esas anlaþma, NATO’nun patronu olan ABD’nin bir terör örgütüyle yaptýðý anlaþmaydý. PYD ile anlaþtý ABD ve Suriye artýk baþka bir çerçevede konuþulmaya baþlandý.
Muhalefet zayýflatýldý, DAEÞ ile eþ zamanlý olarak PYD güçlendi. ABD hem silah yardýmý yaptý hem de askeri olarak eðitti PYD’yi.
PYD, DAEÞ’le mücadeleyi Kürt milliyetçiliðini ve kurtuluþ savaþý söylemini yükseltmek için çok iyi kullandý. Böylece uluslararasý alanda kendine meþruiyet saðladý. PYD için nihai hedef Rojova’ya statüydü.
***
ABD, PYD ile anlaþýnca Türkiye’deki çözüm süreci de kaybetti. PKK Hendek savaþý ile Suriye iç savaþýný Türkiye’ye de taþýmayý denedi.
Varýlan her anlaþma Suriye’nin yaný sýra Türkiye’ye de kaybettirdi.
ABD ve Rusya arasýnda varýlan son ateþkes anlaþmasýnýn kaybedeni Halep oldu. Sadece son bir haftada gerçekleþtirilen bombalý saldýrýlarda 1000’e yakýn sivil hayatýný kaybetti. Çocuklar, babalarýný yolunu gözlerken balkonlarda, uyurken annelerinin kucaðýnda öldürüldü.
Ýki taraf bir konuda anlaþmaya varýnca iþte böyle oluyor!