İki ülke, iki gündem ve eğitim

Türkiye’nin eğitim-öğretim gündemini detaylı olarak tartışmaya gerek yok, hepimiz konuların içindeyiz.

YÖK’ten bir bilgi geliyor, ayıplı bir konunun, üniversitelerdeki Kemalizm (adı böyle değil doğal olarak) dersinin kalkacağını öğreniyoruz, seviniyoruz, küçük de olsa eğitim sektöründen iyi bir haber almanın keyfini yaşıyoruz ama hemen arkasından YÖK haberi galiba tekzip ediyor, bu konunun basında tartışılmasını erken buluyor, sürece zarar vereceğini düşünüyor.

Bu süreci kim, hangi güçler engelleyecek, bu da ayrı bir tartışma konusu.

Öte yandan 66 aylık sağlıklı, normal çocukların aileleri şayet çocuklarının bu yaşta okula başlamalarını istemiyorlar ise, rapor alacaklar ve en azından 72 ayı bekleyecekler.

Meselenin pedagojik bölümüne aklım ermez, hangi çocuk, kaç aylık iken okula başlayabilir, topu kaç kere sektirir ise okula gider, hiç bilmiyorum.

Ama bildiğim, çocukların bir bölümünün yaşamlarına herkesin, kendisinin, ailenin, okulun, doktorların, tüm toplumun bildiği ortak bir yalanla başlayacakları; oysa eğitim-öğretim süreçlerinin temel çıktısı yalan söyleme ihtiyacı duymayacak bireyler yetiştirmek olmalı değil mi?

Bir de kırılan, yeniden yapılan, aşağıya indirilen pisuvarlar meselesi var gündemde.

Gündem, zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleriyle beraber, üç aşağı, beş yukarı bu.

ABD’de ise 4 Eylül günü piyasaya bir kitap çıkıyor, kitabın adı “How Children Succeed: Grit, Curiosity and the Hidden Power of Character” (Çocuklar nasıl başarır: Güçlü karakter, merak ve karakterin gizli gücü) yazarı da Paul Tough.

Amazon sitesine girerseniz, henüz piyasaya verilmemiş bu kitabın içeriğiyle ilgili çok geniş bilgi edinebilirsiniz.

Yazar ilginç bir yöntem uyguluyor ve New York’daki çok pahalı (senede 38 bin dolar) bir özel okul olan Riverdale öğrencileri ile KIPP kapsamındaki bir devlet okulunun öğrencilerinin davranışlarını, zaman içinde bu okulların mezunlarının başarılarını, üniversiteye, iyi üniversitelere giriş koşullarını mukayese ediyor.

Pahalı özel okul Riverdale öğrencilerinin aileleri genellikle hem annenin, hem babanın üniversite mezunu olduğu aileler, öğrencilerinin çok büyük bölümü beyaz amerikalı; genel çizgileri bizlere yabancı olmayan bir okul tipi.

KIPP okulları ise yaklaşık tümü siyah ya da hispanik öğrencilerden oluşan bir okul türü; çocukların aileleri çok büyük ölçüde eğitimsiz aileler, çocuklar çok zor sosyal ortamlardan geliyorlar.

KIPP (Knowledge is power program) ismi “Bilgi güçtür programı” tanımlamasından gelen, vakıflar ve kısmen devlet tarafından finanse edilen, çok zor koşullarda hayata başlayan çocuklara öğretim vermeyi amaçlayan bir okul türü.

Kitabın yazarı Paul Tough yaptığı araştırmalarda pahalı ve özel Riverdale okulunu bitiren beyaz amerikalı çocuklarla KIPP okullarından mezun olan çocukların iyi üniversitelere giriş oranlarının doğal olarak farklı sanıldığı kadar da büyük olmadığını saptıyor.

İlk bakışta ilginç gelen bu durumu da zor koşullarda dünyaya gelen çocukların geliştirdikleri karakter yapılarıyla, inatçılıklarıyla, dirençli yapılarıyla açıklıyor.

Oysa, bir liseye senede 38 bin dolar verebilen ailelerin çocukları fakir siyahlar ve hispanikler kadar dirençli, inatçı değiller zira her zorluk karşısında ailelerinin desteklerini yanlarında bulmaya alışmışlar.

Buraya kadar meseleler aslında çok da ilginç olmayabilir ama önemli olan KIPP okullarının yöneticilerinin bu karakter özelliklerinin geliştirilmelerinin üzerine giderek yaşama olumsuz koşullarda başlayan çocukların başarı şanslarını yükseltmek için tüm yöntemleri denemek istemeleri ve kısmen de olsa başarılı olmaları.

Bizim ülkemizde de Güneydoğu’da, bırakın Güneydoğu’yu İstanbul’un çok kalabalık sınıflarında bu karakter özelliklerinin üzerine gidilebilir mi?

Aslında konu beni çok aşan bir konu, farklı psikoloji, pedagoji formasyonları gerektiriyor ama bir yerlerde insanların bu konulara kafa takmaları benim çok hoşuma gidiyor.