Bir önceki yazýmda “AK Parti’de ikinci adam kritiði”nden bahsederken, hareketin lideri ile yakýn çalýþma arkadaþlarý arasýndaki uyuma dayalý iþbölümüne iþaret etmiþtim. Hareketin atan kalbi, elleri kollarý, eylemliliði, günceline hastý bu atýflar. Gerek 3 dönem jest kuralý gerekse Cumhurbaþkanlýðý hadiseleri, AK Parti için yeni bir geçit demiþtim.
13 yýlda epey þey deðiþti AK Parti’de. Doktriner anlamda zayýflýðý ‘deklarasyon’ olarak özetlenebilecek “mufazakar demokrasi” zamanlarý epey geride kaldý, politik baþarýlar da bu eksikliði örttü zaten. Davutoðlu Hocanýn, ilkin danýþmanlýk, ardýndan Bakanlýk ve Baþbakanlýk serüvenindeyse bu boþluk; yerini doktriner anlamda tahkim etti. Çoðumuzun “Stratejik Derinlik” üzerinden tanýdýðý ama temelini‘ben-idrak’ kavramsallaþtýrmasý üzerinden kuran; modernizmle yüzleþme, hesaplaþma ve restorasyon baðlamlarýný kuran sýký bir söylem...
***
Peki “kritik” dediðimiz þey nereden neþet ediyor? Biz gazetecilerin pek sevdiðimiz eski/yeni ikilemi üzerinden gidersek, kritik tam da bu devir daim üzerinden çýkýyor aslýnda.
Þimdiye kadar siyasi hareketlerde tecrübe ettiðimiz paylaþým: Lider ve teorisyenleri, ya da lider, adamlarý ve teorisyenler iken... Þu anda, “kýsmen hareket” (kýsmen, zira hareketin doðal ve dominant lideri Erdoðan’dýr) ile “kabul görmüþ teori”nin Davutoðlu’nda birleþtiði bir dönemdeyiz. Parti’nin think tanký konumundaki SETA’yý takip ettiðinizde bile hemen göze çarpacak bir durumdur bu.
Baþkanlýk sistemine geçmemiþ olmamýz, fiili manada yürüyen Türkiye’ye has yarý Baþkanlýk tecrübesi ise bu kritiðin çerçevesini çiziyor.
Hareketin doðal lideri Erdoðan’ýn özellikle dünya liderlerini barýþ ve özgürlükler konusundaki çifte standartlarýna da iþaret ederek çaðýrdýðý yüzleþme ve hesaplaþma teklifinde de çok net görüleceði üzere,teori baðlamýnda Erdoðan ve Davutoðlu arasýnda farklý duruþ söz konusu deðildir.
Erdoðan ve Davutoðlu arasýndaki MÝT müsteþarýnýn vekil olup olmayacaðý hadisesinde gördüðümüz farklý duruþunsa, esasta deðil, teknikte bir farklýlýk olduðunu düþünüyorum. Ki buradaki kilit kavram da “restorasyon”dur gözlemleyebildiðim kadarýyla.
Þimdiye kadar parti içindeki farklý tavýrlarýn moderasyonu; “dava kardeþliði” baðlamýnda hallolurdu. Liderin karizmasý, birleþtiricilik konusunda hala ana taþýyýcý teknedir. Ve fakat yürüyen yarý Baþkanlýk tecrübesinde týpký mimaridekine benzer bir restorasyon diline de ihtiyaç var. Öncekiyle sonrakini birbirine baðlayacak özenli bir dildir sanýrým bu.
Birey, aydýn, devlet kategorilerinde uyanýþý saðlanacak “ben/idrak” için sabýrlý bir emek gerekiyor restorasyon denilen süreçte... Bunu bir siyasi parti içinden konuþacak olursak: 1. ve diðer 2. adamlarýn hepsi arasýnda kurulacak ahenk, restorasyona has dil üzerinde hassasiyeti gerektiriyor. Buna siyaset sanatý diyenler de var.
Restorasyon sadece medeniyetlerin, ülkelerin, toplumlarýn meselesi deðil, siyasi partilerden sivil örgütlere hatta aileye kadar hemen her anýmýzda, bir evvelki aný sonraki ana baðlayacak ahenkli bir hal dili aslýnda... Ayrýca bir eserin restorasyonundan bahsedebilmek için o eserin 1000 yaþýnda olmasý da gerekmiyor artýk. Nanoteknoloji devresinden geçerken, an içinde an’ýn bile kýsa kaldýðý, eskimenin bir cümleyi kurup bitirdiðinizde çoktan geçip gittiði bir baþka evredeyiz...
Eski ile yeni arasýndaki gerilimi, devamlýlýk ahengiyle uyumlulaþtýrmak, hayatiyet mesabesinde önemli bir meseledir AK Parti için.
Ahmet Taþgetiren’in son yazýsýnda Abdullah Gül Beyefendi için uygun gördüðü Ýslam Toplumlarýna dair akillik görevinin tam mahiyetini bilmemekle birlikte... Hayýrlý olsun diyoruz.
Bir evvelki yazýmda 2. Adam kavramýnýn geleneðimizde eserleþmeye iþaret ettiðinden söz etmiþtim. Siyasi restorasyon dönemlerinde eski ve yeni 2. Adamlar arasýndaki devir daim önemlidir.
Mimariyle bitirelim; Yahya Efendi Dergahýnda aceleyle ve özensizce yapýlan iþ, restorasyon deðildir mesela.