Önümüzdeki dört ayýn popüler tartýþma konusu muhtemelen cumhurbaþkanlýðý seçimleri ve kimin cumhurbaþkaný seçileceði, kimin önümüzdeki dönemin baþbakaný olacaðý.
Bugünkü (dünkü) yazýsýnda Star’da Mustafa Karaalioðlu’nun yazdýðý gibi, þayet Erdoðan isterse, Cumhurbaþkaný da herhalde kendisi olacak, 30 Mart seçimlerinin iþaret ettiði siyasi gerçeklik böyle.
Ancak, bazý arkadaþlarý rahatsýz etme pahasýna, þu soruyu da sormak istiyorum: Kimin cumhurbaþkaný, kimin baþbakan olacaðý, yani soruyu bireyler üzerinden sormak çok mu önemlidir?
Kimin cumhurbaþkaný, baþbakan, milletvekili olacaðý sorusundan daha önemli olmak üzere, kim bu görevlere gelirse gelsin, ülkenin nasýl, hangi ilkeler üzerinden yönetileceði sorusu daha önemli deðil midir?
Ýyi bir pilav yapmak için iyi pirinç þarttýr, gerekli koþuldur ama yeterli koþul deðildir, kötü bir aþçýnýn elinde iyi pirinçten kötü bir lapa da çýkabilir, iyi pirinç gerekli koþul ise, iyi bir aþçý da iyi bir pilav için, gerekli koþulun yanýsýra, yeterli koþuldur.
Çaðdaþ, yaþanasý bir ülke için de demokrasi yani sandýk çoðunluðu gerekli koþuldur, bu olmadan hiçbir þey olmaz (iyi pirinç gibi) ama sadece sandýk ülkeyi tek baþýna yaþanasý bir ülke yapamayabilir, yeterli koþul bu sandýk egemenliðinin evrensel hukuk ile taçlandýrýlmasýdýr.
Kemalistlerin dinmeyen 30’lar özlemi gibi ben de galiba þiddetle Erdoðan’ýn seçim zaferlerinin AB reformlarý ile (evrensel hukuk) desteklendiði 2003-2010 arasýný özlüyorum.
Hem sandýk egemenliðini elde etmek ve korumak, hem de evrensel hukukun rehberliðinde bir yönetim oluþturmak, bu iki olmaz ise olmazý da beraber hayata geçirmek, çok mu zordur?
AK Parti’li dostlar benim bu eleþtirime kýzabilirler, evrensel hukuk konusunda haksýzlýk ettiðimi söyleyebilirler ama bu dostlarým neden 2006 ve 2007 senelerinde, üstelik siyasi çalkantý ve risklerin (Danýþtay saldýrýsý, 27 Nisan, 367) yüksek olduðu bu senelerde doðrudan yabancý sermaye yatýrýmlarýnýn senede bir milyar dolardan senede 22 milyar dolara nasýl çýktýðýný, þimdi ise yarýsýný ancak biraz aþabildiðini açýklamak durumundalar zira Türkiye gibi bir ülkeye doðrudan yabancý sermaye yatýrým akýþýnýn tek belirleyicisi evrensel hukuk çýtasýdýr.
12 Nisan günü Star’da Hakan Albayrak’ýn “Twitter ve 529 can” baþlýklý bir yazýsý yayýnlandý.
Sayýn Albayrak ile ayný gazetede yazýyoruz, fikren çok farklý dünyalarýn insanlarýyýz ama ben Albayrak’ýn o tutarlý ve adanmýþ, angaje üslubunu kendi adýma çok beðeniyorum, ben, ne yapayým, hiç öyle olamadým.
Albayrak, Twitter’ýn kapanmasýný çok sert eleþtirenlerin Mýsýr’da 529 insan için istenen idam cezasý konusunda duyarlýlýk göstermediklerini yazýyor, eleþtiriyor, bu insanlarý ahlaki düzlemde mahkum ediyor, çok haklý, kendisine aynen katýlýyorum.
Ancak, anlamakta çok zorlandýðým mesele Twitter’ýn kapatýlmasýný (özünde ifade özgürlüðü konusudur) eleþtirmekle, Mýsýr’daki 529 idam cezasý talebinin lanetlenmesinin neden karþýt pozisyonlar olarak sunulduðudur.
Ben, kendi adýma, hem Twitter hakkýnda genel bir kapatma cezasýný hem de Mýsýr’daki idam cezalarýný tüm olanaklarýmla kýnýyorum, eleþtiriyorum, Türkiye’nin saðlýklý bir mecraya girmesinin de, hem tüm askeri darbelerin, mesela Sisi’nin, idam cezalarýnýn ilkesel olarak hem de tüm ifadeyi yayma kanallarýnýn engellenmelerinin kýnanmasýndan geçtiðine inanýyorum, bu ikisinin beraberliði çok daha güzel bir Türkiye verecektir, buna da inanýyorum.
Ýllaki de bir moral hiyerarþi isterseniz, muhakkak ki, býrakýn 529’u, bir idam, bir can her þeyden önemlidir ama neden illaki bir hiyerarþi aranýr, bunu da anlamam.
Twitter meselesine ise vergileme, ülkemizde büro açma gibi kavramlarla yaklaþmanýn da doðru olmayabileceðini düþünüyorum, bu kavramlar eski dünyamýzýn alet kutusunun kavramlarý, enformasyon devrimi yeni bir çýðýr açtý, henüz kimse yeni alet kutusunu tanýmýyor.
Twitter, ülkemizde otomobil satan bir firmaya burada yedek parça bulundurma zorunluluðu gibi bir konu hiç deðil, aþýlmasý çok tartýþmalý farklý konular var önümüzde.