Ýstanbul Kültür ve Sanat Vakfý, 13. Filmekimi için 43 film ekiyor Anadolu topraklarýna. 11-17 Ekim tarihleri arasýnda Ýstanbul’da, Ekim ayý boyunca da Ankara, Ýzmir, Bursa, Diyarbakýr, Þanlýurfa ve Trabzon’da toplayýn toplayabildiðiniz kadar filmi! Biletler 27 Eylül Cumartesi günü 10.30’dan itibaren satýþa sunulacak.
Hepsini izleyemem, hangilerini seçeyim diyenlere bizzat izlediðim ve beðendiðim birkaç filmi hararetle önereceðim; ama hiç sevmediklerime muhalefet etmekten de geri kalmayacaðým! “Artist” adlý filmine muhtemelen bayýldýðýnýz Michel Hazanavicius’ün “Arayýþ / The Search” adlý kolonyalist ve süprematist yaklaþýmýyla dehþete düþüyorsunuz. Tek derdi kahramaný olan yalnýz ve güzel Berenice Bejo’nun aile sorunlarýna ve o tipik Beyaz Batýlý bunalýmýna bahane ve kontrast bulmak. Savaþtan yýkýlmýþ Çeçenistan da egzotik mekan oluyor, travma geçirmiþ küçücük çocukla sürekli Fransýzca konuþan ‘kahraman’ýna!
Bir diðer þerhimi de Xavier Dolan’ýn “Mommy”sine koyuyorum. Mizahý da duygusallýðý kadar aðdalý, yapýþ yapýþ bir dram. Dolan’ýn filmin ratio’suyla oynamasýnda hiçbir olaðanüstülük yok. 1989 doðumlu bir yönetmenin beþinci uzun metrajlý filmini çekmiþ ve bir de dikine kadraj yapmýþ olmasýný deha sananlar, Dolan’ý kýyasladýklarý Godard’ýn yeni harikasý “Dile Veda”yý izleyip mahcup olmalý. 84 yaþýndaki Jean Luc Godard’ý ondan genç. 39. filmi bugünün araçlarýnýn kullaným olanaklarýný geniþletip konvansiyonel ‘dil’in dönüþümünü belgeleyen bir manifesto. “Hayalgücü olmayanlar gerçekliðe sýðýnýr” diye söze baþlayan Godard, yine içerikte daldan dala atlayarak birikimi ve fikirleriyle bizi afallatýyor. Dili, sözü, üç boyutlu imgeleri bir bombardýman uçaðý gibi üzerimize boþalatan bu filmden sonra kendinize gelecek zaman býrakýn.
***
Madem ustalardan yola çýktýk o zaman Roy Andersson’un “Ýnsanlarý Seyreden Güvercin”inde sýra: Venedik Film Festivali’nde Altýn Aslan kazanan Ýsveçli usta Yaþayanlar üçlemesini de tamamladý. 2000’de “Ýkinci Kattan Þarkýlar” ile baþlayýp 2007’de “Siz, Yaþayanlar” ile devam etmiþti bu üçleme. Andersson’un ne hayatta ne de filmlerinin kurgusunda hiç acelesi yok! Fani olduðumuzun farkýnda ve filmde de bunu müthiþ bir incelikle ve harika buluþlarla anlatýyor. Gerçeküstücü tavrý ve absürd mizahýyla modern zamanlarý hicveden Andersson benzersiz bir tarza sahip. Sinema tarihinde bir planýný görür görmez kime ait olduðunu teþhis edebileceðimiz yönetmenlerden biri. Üstelik bunu “Ýnsanlarý Seyreden Güvercin” dahil beþ uzun metrajlý ve altý kýsa metrajlý filmle baþardý.
Dardenne Biraderler’in “Ýki Gün Bir Gece”si için söze gerek yok, daha bir gün insaný derinden sarsmayan bir film izledik mi onlardan? Richard Linklater’ýn “Boyhood”u bugüne dek yaptýðý her filmin katbekat üstünde. Naomi Kawase’nin “Dingin Sular”ý Cannes’daki favorilerimdendi, o zaman ayrýntýlý yazdýðým için þimdi izleyin demekle yetineceðim. Andrey Zvyagintsev’in “Leviathan”ýný ve Abderrahmane Sissako’nun “Timbuktu”suun anlatmayý kendilerine býrakmýþtým yaptýðým röportajlarda, ikisini de kaçýrmayýn. Alice Rohrwacher’in Jüri Büyük Ödülü kazanan “Mucizeler”i çoðu kiþiye sürpriz olmuþtur ama “Corpo Celeste” adlý ilk filminden belliydi böylesine vizyon, üslup ve tavýr sahibi bir genç kadýn yönetmenin baþarý grafiklerinin týrmanacaðý. Dietrich Brüggemann’ý ben “Çile” ile tanýdým Berlin’de, Hristiyanlýktaki fanatizmin varabileceði boyutlarý sergilemesi açýsýndan önemli ve performanslarýyla çarpýcý bir film. Ruben Östlund’un “Turist”i bir aile dramýný 1. Dünya Savaþý’nýn yýldönümü nedeniyle çekilen “Saraybosna’nýn Köprüleri”ni de ihmal etmeyin tarihi bir dönüm noktasýna insanlýðýn küçük muhasebelerini her daim yapmak lazým...