İktidar gücünden yana olmak zordur. Çünkü hemen, ya menfaat devşirmekle, ya yalakalıkla, ya iktidarda olanlar nezdinde itibar sahibi olmaya çalışmakla, ya da iktidar güçleri arasına sızmakla suçlanmayı göze almalısınız. Sanki, bir hareketin samimiyetine inanarak ona destek vermek imkânsız gibi.
Bu durumda, samimî olanla riyâkârca yaklaşımın ayırt edilmesi kolay değildir.
Unutulmasın, arkasından milyonların aktığı Adnan Menderes, dârağacına giderken yapa-yalnızdı.
***
Bizdeki ilk fırkalaşma/ partileşme hareketleri 110 sene önce 2. Meşrutiyet’in hemen ardından başlamıştı. ‘İttihad ve Terakkî Cemiyeti’, karşısında da ‘Hürriyet ve İ’tilâf Cemiyeti’ vardı. ‘İttihadçı’lar rakiplerini, Balkan ve I. Dünya Savaşı’nın da ağır şartlarında, ‘Mes’ele memleket olursa, gerisi teferruattır!’ lafıyla ve nice cinayetlerle saf dışı etmişti.
Osmanlı’nın tarihin dehlizlerine gitmesinden sonra, Ankara’da ‘İttihadçı’ların C Takımı’nca kurulan yeni rejim de aynı yöntemi takip etti. Nitekim M. Kemal’e yönelik olduğu iddiasıyla ‘İzmir Suikasdi’ yargılamalarında onlarca ünlü kişi idâm edildi. Karabekir Paşa ve Raûf Bey bile idâm talebiyle yargılandılar.(Bu kemalist yöntem, Ortadoğu’da özellikle Irak ve Suriye’de, Baas partilerince ve PKK tarafından da örnek alındı.)
***
1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın, bir muvazaa/ danışıklı dövüş hareketi olarak ve M. Kemâl’in arkadaşı Fethi (Okyar)Bey’e kurduruluşu ve kontrolden çıkıp bir sosyal tufana dönüşen bu hareketin de ömrünün 99. Günü’nde kapatılışı..
Ve 1945’de, 2. Dünya Savaşı sonunda Amerikan emperyalizmi, karşısında muhatap olarak halkın iradesiyle iktidara gelen kadroları görmek isteyince.. (Celâl Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan veFuâd Köprülü gibi) 4 ismin CHP’den ayrılıp Demokrat Parti’yi kurmaları ve bu partinin 14 Mayıs 1950 Seçimleri’nde iktidara gelmesi, bu alandaki tek başarılı istisnadır.
***
14 Mayıs 1950’deki seçimle iktidara gelen Demokrat Parti’de ilk çatlak 1954 seçimleri öncesinde meydana geldi. Turan Güneş ve F. Lûtfi Karaosmanoğlu gibi isimlerin öncülüğünde DP’den ayrılıp Hürriyet Partisi’ni kuranlar bir netice alamayınca, 1957 seçimleri öncesine CHP’ye katıldılar.
27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden sonra idâmlar yapıldı, DP’nin devamı iddiasıyla yeni partiler kuruldu. En güçlüsü, Adâlet Partisi idi. AP, 1965 seçimlerinde tek başına iktidara geldi ve amma, o da 1969 seçimleri öncesinde Ferruh Bozbeyli veSadeddin Bilgiç liderliğinde bölünmeye uğradı; Demokratik Parti kuruldu. Ama onlar da başarılı olamadı; tıpkı, CHP’den Turhan Feyzioğlu liderliğinde kopan Güven Partisi gibi..
Sonra, 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi ve bütün partilerin kapatılışı. 1982’de ANAP, MDP, HP, SHP (CHP), DYP, DSP ve RP gibi yeni partilerin kuruluşu.
***
Bunları niye mi özetledim?
Bugün de AK Parti’den kopup, ayrı parti kurmaya kalkışanlar, bir takım özellikleri olsa bile, dünkülerden farklı netice alamazlar sanıyorum ve belki, çatıdan birkaç kiremit düşürürler, ama ‘Bir varmış-bir yokmuş’a döner ve kendilerine de yazık ederler.
Yeni Akit’ten Mehmet Koçak dünkü yazısında, bugün ayrılık havası çalanlara, yanlıştan dönmenin de erdem olduğunu hatırlatıyordu. Şahsen de öyle bir davranış sergilemelerini dilerim. Üstelik onlar, Erdoğan tarafından değerlerinin bilinmediğini de iddia edemezler.
***
Bilgi bakımından iyi yetişmiş olmanın ötesinde, karakterle ilgili bir konu var, önümüzde. Erdoğan, geçmişte MİT Başkanı’na yaptığı gibi, yeniden hizmet imkânı verebilir.
Ama hele bir arkadaşın, ‘Ben seçimle gelmiş birisiydim!’ demesi komik oluyor. Diğerleri gibi, onu da Erdoğan aday olarak göstermiş, yani tâyinle gelmişti.
Son 100 yılın tahribatını gidermeye çalışan ve henüz yolun başında bulunan bir hareketi, içinden tökezletmeye kalkışanların ileride ‘hayır’la anılacaklarını sanmam.