'Ilımlı Batı' istiyoruz

Prof. Kudret Bülbül'ün ironik ifadesi bu. "Avrupa ve Amerika'daki radikal gelişmeler herkesi endişelendiriyor. 'Ilımlı Batı' anlayışı için birlikte çalışılmalı" beyanatını sosyal medyada yayımladı. Tam da ABD ile Türkiye arasındaki diplomatik yumuşama başladığı sırada, sadece laftan ibaret kalmasın bu yorum...

'Ilımlı Batı' ifadesiyle akademik dünyada nasıl bir kavramsallaştırma olur bilemiyoruz ama Suriye krizinde had safhada yaşandığına şahit olduğumuz göçmenlere yönelik açık, pervasız ayrımcılık, Avrupa değerlerine karşı ciddi anlamda güvensizlik tazeledi. Avrupa hukuk evrakında, soyut anlamda en yüksek hukuka ve saygıya mazhar olan 'insan' kavramı, ciddi sarsıntı yaşadı. Avrupa İnsan Hakları Beyannamesinden, Londra Şartı, Lizbon ve Kopenhag Kriterleri, İstanbul Beyannamesi, Lizbon Çerçevesi, Sitasi Akillerine kadar hemen tüm düşünsel ve icrai birikimiyle, insan hak ve hürriyetlerinin yanında yer alan 'Batı', insana dair tecrübesinin bir tür kağıt enflasyonundan ibaret olduğunu gösterdi bize. Ne yazık!

Fransa'da1. Dünya Savaşı sonrasından itibaren yaşanan ve bitmek bilmeyen sömürgecilik mirası, toplumsal eşitsizlik, keskin sınıf ve etniksel ayrışma sosyolojisi şeklinde sürerken... Almanya'da 2. Dünya Savaşı sonrasından bugünlere katmerlenerek gelen göçmen ve entegrasyon sorunları, yabancı düşmanlığı, artarak giden sabotajlar... Orta Avrupa'daki minare ve hicap karşıtlığı.. Kuzey memleketlerinde yüksek ekonomik refah ve demokratik temsil kabiliyetine rağmen kuvvetle esen neo-nazi dalga... Tüm Avrupa'da canlanan ırkçılığa has yüksek ateş, Asya, Afrika ve İslam menşeine yönelik nefret sarmalı... Evet, tansiyonu hiç düşmeden artan, çeşitlenen bu şiddet menüsü, 'Vahşi Batı'dan 'Ilımlı Batı'ya geçiş üzerinde ciddi teklifler üretmemizi zorluyor.

Hafta içi vahim bir olaya tanık olduk. Danimarka Göç ve Uyum Bakanı Stojberg, mültecilerle ilgili bir toplantının çıkışında kendisine meramını anlatmak isteyen protestoculardan birini makam aracıyla ezdi. Ezilen kişi de bir mülteciydi... Trajik bir durum. Uyumdan sorumlu en üst düzey kişi, uyumu üzerinde kurguladığı en güçsüz kişiyi ezerek, iptal ederek ortaya koyuyor. Paris Meydanına konulan kaya parçalarını da hatırlayacaksınız, göçmenler, mülteciler gelir de otururlar veya uyuyakalırlar diye, üzerine oturmanın da yaslanmanın da ergonomik olarak imkansız olduğu sivri taş parçaları dizilmişti şehir meydanlarına... 'Mutenalaştırma' deniyor bu tip kastik mimari tasarımlara...

***

Ağustos 2016'da İstanbul Düşünce Vakfı tarafından yaptırılan bir kamuoyu araştırmasına göre; 15 Temmuz Darbe girişimiyle ilgili olarak toplumun ne düşündüğüne bakarsak; 90.9'luk bir dilim, ABD ve NATO'nun Dünyada ve Türkiye'de darbecileri teşvik eden ve koruyan söylemlerine atıf yapmış. Varyans Araştırma şirketinin 2017 araştırmasına göre; Türkiye'nin menfaatleri açısından Rusya'yla ilişkileri, toplumun 20.7'si olumlu karşılıyor. ABD ile dostluk ilişkisindeyse ABD dostumuzdur diyen sadece 4.2'lik bir dilim var, 90.1 oranında dost değildir diye düşünülüyor. AB için 84.7, NATO için 79.1 oranında kötümser eğilim hakim toplumda, dostluk sorulduğunda...

İnsanımızın zihin dünyasındaki bu karamsar tablo nasıl oluştu?

Elbette halkın nazarındaki değerlendirme ile real politikte devletlerarası ilişkiler birbirinden farklı düzeylerdir.Lakin gerçek kişi düzeyinde Batı, güven kaybına uğramıştır... Sadece Türkiye toplumunun nazarında değil, dünya halklarının nazarında ciddi bir itibar kaybı yaşıyor Batı...

'Ilımlı İslam' ifadesi diplomatik milenyum terminolojisine ABD'nin Afganistan'ı işgali sonrasında ikame edildi. 2002'deki Irak İşgaliyle 'şer ekseni' ilan edilen ''batı dışı barbar toplumlar'' üzerinden kuruldu radikal İslam/ ılımlı İslam karşıtlığı. Kissinger ve Fuller gibi diplomatlar, neo-conlar tarafından olgunlaştırıldı. CNN televizyonu aracılığıyla Körfez Krizleri esnasında 24 saat kesintisiz haber akışı adı altında kitlelere kabul ettirildi. Önce Taliban, El Kaide ardından DAEŞ gibi örgütlerle terör üzerinden İslam dinine yönelik şeytanlaştırılma projesiyle bugünlere gelindi... Ilımlı İslam projesi, masum bir entegrasyon/uyum çalışması değildir. İslam dinini karartma, Müslüman kimliğini kontrol ve tecrit projesidir.

Şimdi bu aygıtı kendilerine yönelttiğimizde acaba nasıl tepki verecekler; 'Ilımlı Batı istiyoruz', 'Batı'nın vahşetinden bıktık' desek... Acaba ne diyecekler...