Cumhurbaþkaný Recep Tayyip Erdoðan liderliðindeki AK Parti kadrolarýnýn “küresel sistemin patronlarýna” attýklarý en büyük “siyasi kazýk”, Ortadoðu’da þekillenen yeni dönemle birlikte ortaya çýkýyor: Küresel sistem, “ kontrol edilebilir Türkiye” projesi çerçevesinde bu kadrodan, “ýlýmlý Ýslam” olarak adlandýrýlan siyasi yapýlanmanýn yolunu açmasýný, böylece Türkiye’nin “AB ve Avrasya entegrasyonundan dýþlanmýþ, yönetici kadrolarý kolay baský altýna alýnabilir, gerektiðinde dýþlanabilir, küresel þantajla her dedik yaptýrýlabilir” olmasýný talep ediyordu...
Erdoðan ve arkadaþlarý, “ýlýmlý laiklik” süreciyle bu beklentiyi büyük bir hayal kýrýklýðýna uðrattýlar...
“Kökünün dýþarýda” olduðu, bir “üst akýl” tarafýndan yönetildiði artýk açýk-seçik belli olan “dini referanslý” bir “paralel yapýlanma”nýn bu partiye karþý gerçekleþtirdiði “darbe giriþimini” bir sürpriz olarak mý görüyorsunuz? Humeyni’yi 1 Þubat 1979’da bir Air France uçaðýna koyup Ýran’ýn baþýna gönderen o iradenin bir baþkasýný Ankara’ya göndermeyeceðini mi düþünüyorsunuz? Geçiniz... Gerçekleri kovalamakta yarar var...
2011: Dönüm noktasý...
Türkiye’nin, “küresel güçlerden” baðýmsýz dik duruþu açýsýndan 2009’da Davos’ta yaþanýlan “one minute” olayý bir baþlangýçtýr ama asýl fay hattý, Erdoðan’ýn 2011’de Mübarek’in devrilmesinden hemen sonra gerçekleþtirdiði Kahire ziyaretinde yaþandý.
Erdoðan bu ziyaret çerçevesinde sorularýný yanýtladýðý “Arap dünyasýnýn Oprah Winfrey’i” olarak tanýmlanan Mona Þazli’ye bakýn ne dedi:
“Türkiye’de anayasa laikliði, devletin her dine eþit mesafede olmasý olarak tanýmlar. Laiklik kesinlikle ateizm deðildir. Ben Recep Tayyip Erdoðan olarak Müslümaným ama laik deðilim. Fakat laik bir ülkenin baþbakanýyým. Laik bir rejimde insanlarýn dindar olma ya da olmama özgürlüðü vardýr(...)Ben Mýsýr’ýn da laik bir anayasaya sahip olmasýný tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din düþmanlýðý deðildir. Laiklikten korkmayýn. Umarým ki Mýsýr’da yeni rejim laik olacaktýr. Umuyorum ki benim bu açýklamalarýmdan sonra Mýsýr halkýnýn laikliðe bakýþý deðiþecektir.”
Bu sözlerin sahibi siyasetçi, Türkiye’de “vesayet sisteminin” ana ideolojik zeminini oluþturan “radikal laiklik” anlayýþýn muhafazakar kesim üzerindeki baskýlarýný tek tek ayýklayarak demokrasi önündeki engelini alt etmenin rotasýný çizdi. Bunu yaparken “oligarþinin” sözcüleri onu, memleketi -bir türlü anlayamadýðým- “Malaysiya Modeli”ne taþýmakla bile suçladýlar. Meclis’in baþörtüsü kararýný “401 el kaosa kalktý” cümlesiyle karþýlayan manþetin Ahmet Kaya için atýlan “Vay þerefsiz” manþetinden de bir farký yoktu...
Oysa, Ergenekon Davasý’nýn kurbanlarýndan Ýlker Baþbuð’un bir yýl önce Fikret Bila’ya yaptýðý þu öz eleþtiri, Türkiye’nin bugün geldiði noktayý belgelemesi açýsýndan önemlidir:
“Bizim de hatalarýmýz, çeliþkili tutumlarýmýz vardý. Mesela þehidimiz olduðu zaman gidiyoruz, þehidimizin baþý örtülü annesinin elini öpüyoruz, ona anne diyoruz, sarýlýyoruz, acýsýný yürekten paylaþýyoruz. Ama o anneler yemin törenine geldiklerinde baþlarý örtülü diye içeri almýyoruz. Ýþte bu bizim çeliþkimiz ve hatamýz.”
Yazýk, Ortadoðu’yu kaybettik...
Erdoðan’ýn o açýklamasýnýn Müslüman Kardeþler tarafýndan eleþtirildiðini çok iyi hatýrlýyorum. Bugün, emperyalizmin, Ortadoðu’da “kolay silah çekilebilen” liderler aradýðýný yeni anlýyorlar. Mýsýr darbe yönetiminin Mursi’ye idam cezasý vermekteki pervasýzlýðý bunun açýk kanýtýdýr. Onlar “kontrol edilebilir”, yeri geldiðinde de “kolayca öldürülebilir” siyasetçileri seviyorlar...
Bu arayýþýn devamý, Mýsýr’da bugüne kadar meydanlarda yapýlan silahsýz gösterilerin “silahlý direniþe” dönmesi, Gazze’de Hamas’ýn yerine DAEÞ’in yükselmesi ve bölgenin bugünü aratacak bir akýbete doðru yürümesidir.
Bu arada, Erdoðan, bir yanda Sünni-Þii savaþýný körükleyip, diðer yanda demokrasi güçlerini generallere ezdiren küresel güçlere “siyasi kazýk” atmayý sürdürüyor. Ýran Cumhurbaþkaný Ruhani’nin yüzüne söylediði, “Ben ne Þii ne Sünni’ye bakarým, beni Müslüman ilgilendirir” sözü son örneðidir.
Bu sözün sahibi bir siyasetçiyi Ortadoðu’da savaþa sokamazsýnýz.(Vah Gürsel Tekin vah...)
Sürekli “sonun Menderes gibi olacak” diyorlar ya, aradýklarý siyasi portreyi artýk anlýyoruz. Onlar için üzgünüm, aradýklarý karakterin bu ülkede pek þansý kalmadý.
90’lý yýllarda “aðzý çorba kokanlar” diye dýþladýklarý, bugün, seçtiði siyasetçiye (Ahmet Kekeç’in altýný çizdiði gibi) “ayak kokusu” tanýmlamasý iliþtirilen bu halk, saðlam çýktý...