İlk dersimiz ne olmalı?

Sohbetlerini severek dinlediğim Hayati İnanç Bey, gzt.com’dan Nuriye Çakmak’a verdiği mülâkatta, “Bizim zorunlu dün derslerine ihtiyacımız var. Fizik, kimya, biyoloji tahsil eden meslek sahibi olur ama din, tarih ve edebiyat tahsil eden kişilik kazanır.” diyor. 

Ne olduğumuzu bilmeden ne olmadığımızı nasıl bileceğiz? 

Kökünü bilmeyeni, köküyle irtibatını kopartanı saksıya koyarlar da ulu çınarın gölgesinde kendini bir şey zanneder; 100 yıldır ahvalimiz! 

Konulduğumuz saksı içinde dostu da düşmanı da karıştırdık. Allah için sevmeyi, Allah için buğzetmeyi unuttuk (Hubbu fillah buğzu fillah). İman öfkesi nedir bilmedik, iman öfkesi gösterenleri kerih gördük. 

Müslüman kardeşimize göstereceğimiz sevgiyi, merhameti düşmanımıza gösterdik. Allah (celle celâluhû) için buğzetmemiz gerekenlere buğzetmeyince Allah da üzerimizdeki şecâatimizi aldı. Düşmanın kalbine bir aylık mesafeden korku salan bir Peygamber’in (sallahallahu aleyhi ve sellem) ümmeti olarak bizlere hiçbir zaman düşmanlıktan vazgeçmeyenlerden korkar olduk, gönüllü köle olduk! 

Konulduğumuz saksılarda 100 yıldır üzerimize boca edilen Batı’nın şenâatlerinden kurtulmanın tek çaresidir, Hayati Bey’in de söylediği gibi, dün dersleri. Tabiî ki kuru bir hamasetle değil. Neydik, nerede hata yaptık, ne yapmalıyız soruları etrafında dün dersleri... Düşmanı suçlamak kolay da o düşmanın başımıza musallat eden âmilin kendimiz olduğunu unutmadan dün dersleri… 

Kolay değil, bilfiil 100 yıldır üzerimizden Batı’nın şenâatleri silindir gibi geçiyor ve biz buna savunma psikolojisi dışında bir şey yapamadık. Daha doğrusu “Bir şey yapmalıyız” fikri cemiyet planında daha yeni yeni filizleniyor. Mütefekkirlerimiz “Kollarını makas gibi açarak: Durun, durun” dediler ama onları duyacak ayıklıkta değildik. Sarhoşluğumuzdan yeni yeni ayılıyoruz ve “iyiye, güzele, doğruya” gitmek için her hamlemizde düşüyoruz. Kanımızdan sarhoşluğu hâlâ atamadık. Ondandır çamura bata çıka yürümemiz, hatalarımız… 

Ne olursa olsun bu devran geri döndürülemez artık. 

Yalnız burada dikkat edilecek husus: Ne Polyannacılık yapılmalı ne de “Her şey çok kötü, yandık bittik” tuzağına düşürmeli. 

Evet, ne her şey çok güzel ne de her şey çok kötü. 

Evet, 100 yıllık sarhoşluktan ayılırken ortalığı istifrağdan geçilmez kıldık ama ayılmak için bu da gerekli. Temizlik yapmak kolaydır yeter ki ‘dün’ derslerimize Allah için sevmeyi, Allah için buğzetmeyi öğrenmekle başlayalım! 

Aksi hâlde düşmanlarımızı kendi ellerimizle beslemeye devam eder dururuz!