İlk düğme yanlış iliklenirse

CHP ve MHP’nin kendi siyasi kültürlerinden olmayan birisini aday göstermesi partilerin kimlik krizi olarak ele alınıyor. Oysa meselenin bir de diğer yüzü var. Malum şahsın kendi siyasi kültürünün dışında bir çizgiden aday olması da ‘kişisel kimlik krizi’dir. 

Şahsi geçmişine hiç uymayan, ailevi hikayesine ve kültürel yapısına tenakuz oluşturan bir siyasi alanı temsile soyunmak ayrıca ele alınması gereken travmatik bir durumdur. Aslında geçmişte öyle olmadığını anlatmaya, çok farklı bir imaj oluşturmaya çalışması ise daha kötü olur, ‘aldatma hissi’ uyandırır.

Böylece redd-i miras yapan, kimlik krizi yaşayan, geçmiş iddialarından kopan sadece bu partiler olmuyor, bu partilerin ismi olarak sahne alan aday da oluyor. Eğer bir ‘kültür şoku’, ‘kendine yabancılaşma’, ‘geçmişini inkar’ gibi bir olumsuzluktan söz edilecekse bu partiler için de, aday için de geçerlidir.

Aday açısından meseleye bakılırsa şu söylenebilir: Bir fikri, bir iddiası, bir davası, bir hedefi olan kişi o fikrin, davanın, yolun yolcusu olur; o çizgide mücadele eder. Günün birinde Cumhurbaşkanı olmak bu davaya ve fikre hizmet vesilesi görülürse o yola da çıkmaya çalışır. Ancak böyle kutlu bir derdi, aşkı ve hedefi olan kişi bambaşka bir kulvara giriyor, başkalarının oyun planlarına hizmet ediyorsa orada sadece kişisel bir ikbal arayışı, bir makam ve koltuk sevdası var demektir.

Kendisini aday gösteren partilerin ilkesiz ve değersiz yaklaşımla pragmatist davranması nasıl eleştiriliyorsa, kendisinin davranışı da benzer şekilde eleştirilir. Kendisini belli makamlara taşıyan harekete, camiaya ve sosyal çevreye vefasızlık olarak görülecek bu durum vatandaş tarafından da istihzayla karşılanacaktır. Bu harekete yönelik eleştirel yaklaşımları ise içine düştüğü olumsuz algıyı daha da kötüleştirecektir.

***

Meseleye partiler açısından bakıldığında ise şunlar söylenebilir: Bir ideolojisi, davası, politik tasavvuru ve iddiası olan siyasi hareketler eylemleriyle, söylemleriyle, kadrolarıyla, eleştiri ve önerileriyle ‘tutarlı’ olmak durumundadırlar. Tutarsızlık ve ilkesizlik kimlik sahibi olan partileri kaçınılmaz şekilde kimlik krizine sürükler.

Büyük halk desteğine sahip olup iktidara gelemeyen ama siyasi ideolojisini ve fikrini önemseyen partiler küçük olarak kalsalar da bir iddia sahibidirler. AK Parti gibi siyasi tasavvuruyla uyumlu şekilde politik tutum, söylem, eylem ortaya koyan ve bunun taşıyıcısı olan kadroları, isimleri, aktörleri üretebilen partiler kitlesel destek bulma ve seçim kazanma konusunda sıkıntı yaşamazlar. Bunun sebebi hem sahip oldukları fikrin bir toplumsal karşılığı vardır, hem de bunun taşıyıcısı olan aktörlerin bir toplumsal temsil yeteneği vardır.

Son dönemde MHP ve CHP’de görüldüğü gibi kendi ideolojik ve fikri zemininde kalmakla seçim kazanmak arasındaki ilişkiyi doğru kuramayanlar bugünkü gibi irrasyonel duruma düşerler. Seçim kazanmak ve daha fazla oy alabilmek için her yolu mubah görmek kısa sürede netice almaya yönelik riskli bir yaklaşımdır. Kumar hastalığına kapılanlar sağlıklı muhakemeyi kaybedip kısa sürede zengin olmak için her şeylerini ortaya koyarlar ve ‘kazanma hırsı’ gözlerini kör eder. Siyasette kumar oynamaya alışan muhalefet partileri bu yöntemle şeklen kazansalar veya kaybetseler de neticede kaybetmiş olurlar. Kendi fikriyle, ideolojisiyle, partilisiyle kazanamayanlar zaten kazanamamış olurlar.

Muhalefet ilk düğmesini yanlış iliklediği gömleği iliklemeye devam ettikçe daha derinleşen bir krize sürükleniyor.