Ýzlanda maçý kadrosunun neredeyse yarýsý, 0-0’ýn ardýndan oynadýklarý ülkelere gönderildi. Geriye kalanlarýn posa sayýlmasý riski vardý ama, ilk yarýda hiç öyle olmadý. Sakin, tutarlý ve belli bir stratejinin etrafýnda disiplinli oynayan bir ekiple karþýlaþtýk. Goller de erken gelince; adý rotasyon mudur, revizyon mudur, geleceðe provizyon mudur, her neyse... Tamamen deðiþtirilen bu kadronun da güven verdiðini söylemek gerekir. Aslarýyla ve yedekleriyle beraber, sýký bir jenerasyon var elimizde.
***
Tamamen farklý bir onbirle maça çýkmak, aslýnda balans bozukluðu yaratabilirdi. Uyum sorunu çýkabilirdi. Ama bu tür sorunlarla karþýlaþmadýk. Sonu penaltýyla biten pozisyonumuzla birlikte; her iki golde de organize bir sokuluþ vardý. Daha da önemlisi; rakip Andorra diye, maçý hafife alma gafletine düþmediler. Yeterli bir ciddiyet içindeydiler. Ama ikinci yarýda, ilk yarý için övdüðüm herþey; parite düþüklüðü gösterdi.
Mücadelenin eksi 1 derece gibi çok soðuk bir havada oynandýðýný da düþünürsek; skordan mutlu olduðumuzu söyleyebiliriz. Gerçi tempo epey düþtü ama, bunun güç doða þartlarýndan olduðunu unutmamak gerekir. Ýstanbul’daki maçtan üç gün sonra, 20 derece fark eden bir hava durumunda oynamak, (Rakip Andorra bile olsa) kolay iþ deðil. Gene de, ikinci yarýda baþlayan açýk gevþeklikten þikayetçiyim... Ýlk yarýdaki ciddiyet epey sulanmýþtý. Maç sýktý.
***
Son dönemlerde dikkatleri üzerinde toplayan ve Alman milli takýmýný deðil Türk milli takýmýný seçen Ahmed Kutucu’yu çok merak ediyordum. Ýlk kez A milli formayý giydi. Heyecanýndan olacak, beklediðim kadar iyi çýkmadý. Mert Çetin ve Berkay da öyle...