İlkeler, dayanıklılık ve uyum

Avrupa şampiyonası orada olamadığımız için diz dövdüren görüntülerle başladı.

Yunanistan 2004’de şampiyon olan takımın gevşemiş haliydi. Aynı ilkeleri taşıyordu, temposuz oyunla, sağlam bir savunma yapmanın ve sürpriz pozisyonları, duran topları iyi değerlendirmenin peşindeydi. Ne var ki eski diriliği yitirmişlerdi. Ev sahibi Polonya ne ile karşılaşacağını biliyordu. Yüksek tempo yaparak acele gol bularak rakibi açılmaya itmenin peşine düştü. Yirmi dakikada üç pozisyon bir gol üretti. Bunu yaparken özellikle sağ kanadını iyi kullandı. Yunanistan durumu fark edip çözüm bulana değin golü de yedi. Yunanistan’ın yeni umudu genç Ninis ne denli pasif ise, Polonya’nın yükselen yıldızı Lewandowski o denli etkili ve katkıcı idi. İki sarı ile atılan Sokratis bizim oyuncumuz olsaydı bugünkü tüm yorumlar onu atan İspanyol hakem Carbollo’yu infaz ile dolu olurdu. Ki bu sarı kartları hakem kendi vicdanında bile zor aklar. Polonya rakibe üstün durumda olmanın verdiği yumuşak oyuna yönelince eksik Yunanistan, 2004’deki ilkelerini işletmeye başladı. Umduğu sürpriz pozisyonu yakalayıp beraberliği kurdu, penaltı kazandığında rakibi on kişi bıraktı. Atışı değerlendirse öne geçecekti! Gol yediğinde de rakibi on kişi kaldığında da planını değiştirmedi. Bu maçın özellikle ikinci yarısı, tüm maçı aynı dirilikte oynayabilmenin gereğini ve ille de kendine uygun bir ‘oyun ilkesi sahibi olmanın’ yararını orta koydu.

Rusya-Çek Cumhuriyeti

Günün ikinci maçında Çek Cumhuriyeti, favori Rusya karşısında sürpriz yapacağını akla getiren tempolu ve etkili bir hücum ile oyuna girişti. Ancak Rusya rakibinin kalabalık ve hızlı üstüne gelişine karşı iyi bir savunma gösterdi ve Çeklerin geri dönüş yavaşlığını iyi kullanarak peş peşe pozisyonlar ve goller buldu. Rusya, çoğunluğu aynı takımdan, aynı ligi soluyan ve ulusal formayı birlikte çok giymiş oyuncuların aralarında yaratılmış uyumdan çok yararlandı. Savunmaya kapanmakta ve hücuma patlamakta zorlanmadı. Önde gelen sorunu (özellikle Kerzhakov’un yaptığı) son vuruş yetersizlikleriydi. Çekler, yapabildikleri kadarını yapmanın peşinde koşmaktan hiç vazgeçmediler. Oyunu zevkli kılan bu anlayışları oldu.