En büyük þehir efsanemiz ‘Türklerin bin yýllýk bir devlet geleneðine sahip olduðu’ yalanýdýr. Bugün yaþadýklarýmýz bu koca efsanenin çöküþünün en güzel örneklerinden biridir.
Bugün yargý ile yürütme kavgalý; hatta iki erk kendi içinde bile sorunlu... Polis ile amirleri arasýndaki, baþsavcý ile savcýlar arasýndaki, HSYK ile hükümet arasýndaki iliþkiler saðlýklý bir devlette görebileceðimizin çok ötesinde...
Ortalýk toz duman, ancak bizler sadece isimleri ve olaylarý konuþuyoruz, bin yýllýk devlet geleneðini ise ortada gören yok... Çünkü ortada bir devlet geleneði yok.
Devlet geleneði
Osmanlý’dan Cumhuriyet’e geçerken Osmanlý olan ne varsa yok ederseniz; devleti millete karþý örgütlerseniz; her askeri darbede devletin hafýzasýný sýfýrlar, ülkenin siyasilerini hapsederseniz; kitaplarý yakar, kütüphaneleri boþaltýrsanýz; insanlarý her daim ideoloji merkezli kamplara bölerseniz; devletin varlýðýný milletin kendi içindeki kavgalarýna baðlarsanýz; liyakati deðil de sadakat adýna dalkavukluðu tercih ederseniz; savcýlarýn evlerinin önünde bomba patlatarak yargýyý sindirir, kendi vatandaþýnýza insan dýþkýsý yedirecek kadar ileri giderseniz bu topraklarda ne devlet oluþur, ne de devlet geleneði.
Devlet geleneði sadece ‘devlet’ adlý içi boþ bir kavramý kutsayarak ortaya çýkmýyor. Devlet geleneði demek yasama, yürütme ve yargý baþta olmak üzere devlet aygýtýný oluþturan aktörlerin iliþkilerinin zamanla damýtýlarak güçlü iliþkilere ve kurumlara ulaþmasý, toplumda herkesin saygýsýný kazanmasý demektir.
Ýliþkiler ne kadar objektif olursa ve teknik kurallara baðlanabilirse iliþkiler de o kadar saðlýklý geliþir. Saðlýklý ve uzun soluklu iliþkiler toplamý ise güçlü kurumlar demektir. Bu durumda, güçlü devlet, saðlýklý iliþkiler ve güçlü kurumlar demektir. Bizim ise ne yazýk ki güçlü bir devletimiz olduðunu hala söyleyemeyiz.
Örümceðin evi
Kurumlarýmýz arasýndaki iliþkilere baktýðýmýzda ‘örümceðin evi’ gibi bir durumla karþý karþýyayýz... Hiç kimse kusura bakmasýn bunun suçunu ne yabancý güçlere, ne de sadece tek bir gruba yüklemek mümkündür. Her ülkede cemaat benzeri gruplar var. Örneðin masonlar bizdeki cemaatten çok daha güçlü ve kapalý bir yapýdýr ve devletlerin içinde örgütlenmiþtir. Ayný þekilde Batý’da da pek çok Hýristiyan tarikatý devlet içinde kendine özgü bir að oluþturmuþtur. Yahudilerin ABD devleti içindeki dayanýþmasý da aslýnda büyük bir cemaat faaliyeti gibidir.
Güçlü devletler bu tür sorunlarý hukukun üstünlüðü, herkesin saygý duyduðu kurallar ve güçlü kurumlar ile aþarlar. Eðer kurallar kiþilere, zamana ve zemine göre deðiþiklik gösteriyorsa ve kurumlar sadece baþýndakinin performansý ile ölçülecek kadar zayýfsa o ülkede 10 yýlda bir kaos çýkar. Bu kaos bazen askeri darbe olur, diðer bir zaman ise sosyal veya baþka bir patlama.
Sözün özü, bizim sistemimizde asýl sorun cemaat benzeri yapýlarýn çok güçlü olmasý deðil, devletin çok zayýf olmasýdýr. Her gün kutsadýðýmýz devlet aslýnda çýplaktýr ve bu durum son krizde her haliyle ortaya çýkmýþtýr. Ekonomideki ve diðer alanlardaki baþarýlarýmýz kurumsallaþamamýþtýr ve daha çok birkaç kiþinin olaðandýþý gayretleri ile ilerlemektedir. Türkiye için asýl tehlikeli olan da budur.
Söylediklerimin halen krizle boðuþanlar için pek bir þey ifade etmediðinin farkýndayým. Herkes can derdindeyken ben, ilkelerden ve kurumlardan bahsediyorum. Yangýn çatýlarý sararken, insanlar can havliyle koþtururken ben itfaiyenin eksiklerinden bahsediyorum belki de, ancak gerçek durum da budur...