Ýlkelerin siyaset karþýsýnda gerilemesi

Siyaset kavramýný asla olumsuz bir anlamda kullanmýyorum, kullanmam da, demokrasi demek siyaset demektir ama bazý çekiþmelerin çok daha üst deðerleri aþýndýrdýðý da bazen görülebiliyor. 

Bugün bunlardan birini, bir yasa metninden örnek alarak, eðitime iliþkin bir örneði açmaya gayret edeceðim.

1 Mart 2014 tarihinde TBMM’de kabul edilen, 14 Mart tarihinde de 28941 numaralý Resmi Gazete’de yayýnlanan 6528 numaralý kanun Milli Eðitim Temel Kanunu ve ile bazý kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde deðiþiklik yapýyor.

Söz konusu kanunda çok çeþitli konularda deðiþiklik yapýlýrken 9. Maddede Özel Öðretim Kurumlarý Kanunu’na iliþkin dershaneler, özel okullar, çeþitli kurslar ve öðrenci etüt öðretim merkezleri ile iliþkili düzenlemeler var.

Bu sütunda ve baþka yerlerde dershanelerin kapatýlmasý ya da dönüþtürülmesi süreciyle ilgili olarak çok yazý yazdým, görüþlerimi aktarmaya gayret ettim, dolayýsýyla bugün bu alana girmeyeceðim ama ayný kanunun 10. Maddesinde ifadesini bulan, zaten de Tevhid-i Tedrisat rejiminin, Milli Eðitim Temel Kanunu’nun özünü oluþturan bir yaklaþýmý bir kez daha mercek altýna almak istiyorum.

Kanunun 10. Maddesinde ve milli (!) eðitimle ilgili her yerde þu ifadeye rastlamak mümkün: “Her ne ad altýnda olursa olsun, eðitim ve öðretim sunmak amacýyla yürütülen faaliyetler Bakanlýðýn izin ve denetimine tabidir” 

Neden?

Bu ülkenin bir anayasasý, kanunlarý, daha da önemli olmak üzere devletin altýnda imzasý olan uluslararasý antlaþmalarý, savcýlarý, hakimleri, kolluk kuvvetleri var.

Þayet özel eðitim ve öðretim kurumlarýnda, devletin izin ve denetimi dýþýnda kaldýklarý ideal durum için yazýyorum, evrensel hukuka, anayasaya, kanunlara aykýrý bir faaliyet olur ise, ciddi bir devletin, özgüveni olan bir devletin, evrensel hukuku ve demokrasiyi devlete iliþkin bazý zýrva önceliklere feda etmeyen bir devletin savcýsý, yargýcý, kolluk kuvvetleri devreye girerler ve kamu düzenini bozan faaliyetleri engellerler ve sorumlularý da gereken biçimde cezalandýrýlýr.

Yukarýda bold ve italik biçiminde verdiðim ifade yani yeni kanunun 10. Maddesinden yaptýðým bu alýntý her vesileyle bir kez daha hatýrlatýlan Kemalist, anti demokratik, anti hukuk ama en önemlisi anti mantýk bir ilke (!).

Devlet, özel eðitim, öðretim kurumlarýnýn yürüteceði faaliyetlerde neden bir izin ve denetim mercii olur?

Bu sorunun tek yanýtý, demokratik bir hukuk devletinde, muhtemelen kamu düzeni gerekçesi olabilir.

Bizde ise, bizim gibi, Kemalist damara dayalý bir rejimde ise, iktidarda kim olursa olsun, bu maddenin temel gerekçesi toplumu eðitim, öðretim kurumlarý ile denetim altýna almaktýr.

Ancak, kamu düzenin korunmasý, demokratik hukuk devletlerinde, Milli Eðitim Bakanlýðý’nýn (MEB) deðil, yargýçlarýn, savcýlarýn görevi olmalýdýr.

Özel eðitim, öðretim kurumlarýnýn faaliyetlerinde hukuka, kamu düzenine aykýrý bir durum gözlenir ise, bu sorunun çözümü yine hukuk içinde aranýr, MEB’in devlet deðerleri bekçiliðinde deðil.

MEB, devlet deðerleri bekçiliði yerine, eðitim, öðretim standartlarýna daha fazla eðilse bu durumdan tüm ülke kazançlý çýkabilir diye düþünüyorum.

Kemalist rejime þapka çýkarmak zorunda kalýyorum, iktidarda kim olursa olsun, belirleyici olmayý, en dipten belirleyici olmayý sürdürüyor.

Ancak, þunu söylemek zorundayým, tüm özel eðitim, öðretim kurumlarýnýn MEB’in izni ve denetimi altýnda olduðu, yani Tevhid-i Tedrisatýn geçerli olduðu bir ülkede hukuktan, demokrasiden bahsetmek abesle iþtigal olabilir.

Özgür eðitim ilkesi her türlü siyasi önceliðin önünde olmalý.

Kur’an kurslarý, bale kurslarý neden devletin izin ve denetimine tabidir?

Kamu düzeni gerekçesi resmi izinle deðil ancak yargýsal denetimle anlamlý olur.