Ýlker Baþbuð ilginç þeyler söylüyor

Özel Yetkili Mahkemeler eliyle yürütülen Ergenekon ve Balyoz gibi davalarýn hem yargýlama sürecinde yaþananlar hem de verilen kararlar kamu vicdanýnda onay görmüþ deðil. Dolayýsýyla þimdi bu davalarla ilgili yeniden yargýlama seçeneði tartýþýlýyor. Benim þahsi görüþüm ise problemin kýsmi bir “af”  ile çözülmesinden yana.

Bu noktada þunu bir kere daha hatýrlatalým: 2003-2004 döneminde seçilmiþ hükümete karþý birtakým darbe planlarý yapýldýðýndan saðýr sultanýn bile haberi var. Dolayýsýyla bunlarý ortaya çýkarýp sorumlularýný bulmasý beklentisiyle baþlatýlan Ergenekon davasýnýn meþruiyeti yok deðildi. Ama sonradan konuyla ilgisi olan, olmayan herkesin de dâhil edildiði bir çuvala dönüþtü bu yargýlama süreci. Üstelik birilerinin kendi özel hesaplarýný görme mekanizmasýna dönüþtü. Belirli konularda kitap yazan gazeteciler, polis müdürleri “bir þekilde” Ergenekon’la baðlantýlarý kurularak içeri atýldýlar. Belirli konularda çalýþmalar yapan istihbarat mensuplarý ve askeri personel de ayný iþleyiþten payýný aldý.

Balyoz davasý da bundan farklý deðil. Bu davanýn merkezinde yer alan komutanýn rutin bir plan seminerini hükümete karþý aktüel bir darbe planlamasýna çevirmeye kalkýþtýðý belli. Bu iþi yaparken yanýnda üç beþ baþka subayýn da yer aldýðý belli. Ama görev gereði plan seminerine katýlan herkesin darbe hazýrlamakla suçlanmasý hiç adil deðil. 300’ü aþkýn kiþinin oturup hep beraber darbe planladýklarýný düþünmek mantýklý da deðil. Bunu geçin, o seminerde yer almadýðý halde sýrf bazý dijital dokümanlarda adý geçiyor diye bazý TSK mensuplarýnýn suçlanýp mahkûm edilmeleri vicdanlarýn kabul edeceði bir iþ deðil. Üstelik o dijital dokümanlarýn sahte olduðu iddialarý yeterince inandýrýcý görünüyorsa...

Bu durumda insanýn aklýna ister istemez þu soru geliyor: Darbelere ve darbecilere yönelik baþlatýlan o yargýlama süreci aslýnda TSK kadrolarýndaki belirli bazý isimlerin tasfiyesinde bir kýlýf olarak mý kullanýldý?

***

Eski Genelkurmay Baþkaný emekli Orgeneral Ýlker Baþbuð yeni çýkan “Suçlamalara Karþý Gerçekler” isimli kitabýnda tam da bugünlerde tartýþýlan konular hakkýnda ses getirecek nitelikte bazý iddia ve tespitler ileri sürüyor.

Kitap piyasaya çýkmadan önce gazetelere yansýyan alýntýlara göz attýðýmda özellikle iki husus ilgi çekici göründü bana. Ýlki 2003-2004 döneminde yaþananlarýn arkasýnda 2002 Aðustosu’nda gerçekleþen terfilerdeki teamüllere aykýrý kararlarýn yer aldýðýna iliþkin iddia. Baþbuð’un bu konudaki görüþleri þöyle:

2002 Aðustosu’nda Kara Kuvvetleri Komutaný Org. Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Baþkanlýðý’na; Özkök’ün boþaltacaðý Kuvvet Komutanlýðý’na ise askeri teamüller çerçevesinde Org. Edip Baþer’in getirilmesi beklenmekteydi. Ancak, beklenen gerçekleþmedi. Özellikle, 2003 yýlý sonbaharýndan itibaren Türk Silahlý Kuvvetleri’nin üst kademesi arasýndaki saðlýklý diyalog ortamýnýn arzu edilen seviyede olmadýðý ileri sürülebilir. Bu nedenle, 2002 Aðustosu’nda normal askeri teamüllere uyulmuþ olunsaydý, belki de Türk Silahlý Kuvvetleri’nin ve personelinin bugün karþýlaþtýðý sorunlarla pek karþýlaþmayacaðý söylenebilir.”

Baþbuð’un yeni kitabýnda ortaya attýðý bir diðer iddia ise Türk Silahlý Kuvvetlerinin baþýna gelenlerin 2003 yýlýndaki “1 Mart Tezkeresi” ile baðlantýlý olduðu þeklinde... “Yapýlan etkin propagandanýn da etkisiyle, tezkerenin geçmemesinin sorumluluðu Türk Silahlý Kuvvetleri’nin üzerine yýkýldý. 1 Mart Tezkeresi, TBMM’de yeterli kabul oyunu almýþ olsaydý, Türk Silahlý Kuvvetleri ve personeli bugün karþý karþýya kaldýðý sorunlarla, büyük ölçüde yüz yüze kalmayabilirdi” diyor Ýlker Baþbuð.

1 Mart Tezkeresi Meclis’te reddedildiði zaman bazý ABD’li yetkililerin “Türkiye’de bizim muhatabýmýz askerlerdir. Dolayýsýyla bunun hesabýný askerden sorarýz” þeklinde beyanlarda bulunduklarý yönünde bazý iddialar o günün gazetelerine de yansýmýþtý. Ne var ki Baþbuð’un bu söylentilere dayanarak mý yoksa baþka bir somut bilgiye istinaden mi bu yorumda bulunduðunu bilemiyoruz. Ama bir eski genelkurmay baþkanýnýn böyle bir konuda býrakýn bu kadar açýk bir ifadede bulunmasýný, bir imada bulunmasý bile yeterince önemlidir. Meselenin uluslararasý sisteme taalluk eden yanýný gündeme getirmesi bakýmýndan da bu ifadelerin kayda deðer olduðu muhakkak.