İlm-i nefs ve psikoterapiler

Geleneksel dönemdeki psikoloji ilminin ve birikiminin adı olan ilm-i nefs; tasavvuf, felsefe ve tıp içeren üç büyük parçadan oluşuyordu. Dolayısıyla ilm-i nefs alanının ürettiği bu üç alanın bilgisinden de faydalanabiliriz. Tasavvuf kısmı insanın gelişimi açısından, felsefe kısmı zihnin çalışması bağlamında, tıp kısmı da psikiyatrik/psikolojik rahatsızlıkların tedavisi konusunda katkı sağlayabilir. 

Daha önce ilm-i nefs alanının bize hayatı anlamlandırma ve normalin geliştirilmesi / pozitif psikoloji alanında önemli katkılar sağlayabileceğini yazmıştım. Gerçekten de modern psikolojinin ana paradigması insan beyni ve zihnini anlama açısından önemli katkılar sunmakla beraber, insana varoluşsal bir anlam verme gücüne sahip değil. Ayrıca, ilm-i nefs bilgi alanı insanı geliştirecek, olgunlaştıracak, insan-ı kâmil haline getirebilecek bir potansiyele sahip. Yani modern psikolojinin güncel akımı olan “pozitif psikoloji” alanının içeriğini dolduracak bir içeriği var. İlm-i nefsin bilgi içeriği; normalin geliştirilmesine, daha iyi bir insan haline gelmeye, dürtünün denetlenmesine, kişiliği geliştirmeye, dengeli bir hayat anlayışına sahip olmaya önemli katkı sağlayacak nitelikte. 

***                                                                       

İlm-i nefs bilgisinden psikoterapi ekolü ve teknikleri çıkabilir: Psikoterapi; psikiyatrik / psikolojik rahatsızlıkların tedavisi için geliştirilmiş teori ve pratik uygulamalar tanımlar. Bugün yaklaşık 500 civarında psikoterapi ekolüne sahibiz. Bu ekollerin davranışçı tarzı ekolleri laboratuvarlardan çıkmışken, psikanaliz gibi ekolleri klinik gözlemle edebiyatın birleştirilmesinden, varoluşçu psikoterapiler ise felsefi bir ekolün psikoterapilere aktarılması ile oluşmuştur. 

Bir psikoterapi ekolünün oluşması; bir veya bir grup insanın teorik bir yaklaşım kurmasına, bu teoriyi klinik ortamda uygulamasına ve yapıp ettiklerini başkalarına anlatarak yeni taraftar ve uygulayıcıların oluşmasına bağlıdır. Örneğin yakın dönemde postmodernizm akımından etkilenen Avustralya’dan Micheal White ve arkadaşları Anlatı Terapisi (Narrative Therapy) adı altında bir terapi ekolünün gelişimine öncülük yapmıştır. Bu yaklaşım postmodernizm içindeki Michel Foucault gibi düşünürlerin, söylem veya sosyal inşa yaklaşımlarını terapi ortamına taşımışlardır. 

İlm-i nefs yaklaşımını esas alan psikoterapi ekolleri ve teknikleri oluşturabilmek mümkün. Çünkü arkasındaki İslam geleneği; insan tasavvuruna, varoluşu tanımlamaya, hayatı anlamlandırmaya, insanı daha iyi hale getirmeye yönelik anlayış ve pratiklere sahip. İlm-i nefs ve modern psikoterapileri eş zamanlı bilen bir topluluk “düşünce okulu” şeklinde organize olup, bilimsel bir yayın organına sahip olarak adım adım bir terapi ekolu ve uygulamaları oluşturabilir.  

İlm-i nefs anlayışına dayalı bir psikoterapi ekolünün iki önemli katkısı olur. Birincisi, psikoterapi alanını zenginleştirecek özgün bir katkı olmuş olur. İkincisi, dindar insanlar açısından psikoterapinin kabulü kolaylaşabilir.