IMF borcu deðil programý bitmeli

(Üzgünüm sorun büyük ve uzun yazacaðým)

Delirdiðimi düþünmeye baþlamýþtým.

Türkiye'nin ekonomi baþarýlarýnýn uluslararasý düzeyde bile bu kadar çok övüldüðü yýllarda ýsrarla ekonomi politikalarýnda týkandýðýmýzý söylemekten kendime ve çevreme kýna getirdim. Bu söylemde sadece iki üç ekonomi yazarý olarak baþka bir dünyada mý yaþýyoruz diye dertleniyordum.

(Bu noktada yalnýz olmadýðýmý hissettirdikleri için Prof. Dr. Ýbrahim Öztürk'e ve Sayýn Þeref Oðuz'a teþekkürlerimi ayrýca iletmek isterim.)

Bu yýlýn Mayýs ayýnda 2001 krizinde IMF'den alýnan borcun son taksiti ödenecek. Ve IMF'ye borç bitecek.

Lakin 12 yýl önce, 2001 krizine çare olarak üçlü koalisyon döneminde IMF ile birlikte yapýlan"güçlü ekonomiye geçiþ programý" halen ana hatlarý ile sürmektedir.

IMF'ye borç bitiyor ama program ana hatlarý sürüyor.

Saðlýklý bir insana dahi nasýl ki ayný tedaviyi uzun yýllar uygularsanýz, bir süre sonra bizzat o tedavi yeni hastalýðýn sebebi olabiliyorsa;

ekonomide de durum ayný.

Uzun yýllar uygulanan ayný ekonomi programlarý bizzat yeni ekonomik sorunlarýn kaynaðý olabiliyor.Kapitalizm bizzat devresel krizler barýndýran bir ekonomi modelidir. Adeta krizlerle beslenen ve krizlerden can bulan ekonomi sistemidir. Hatta ayný ekonomik model uygulandýkça vahþileþen bir kapitalizm dahi karþýmýza çýkabilmektedir.

Bir düþünün.

29 ekonomik buhraný sonrasý devletçiliðin nasýl da kurtarýcý olduðunu görmüþtük. Sonra ne oldu? Devletçi ekonomide aslýnda devletin ne kadar verimsiz iþletmeci olduðunu anladýk. Ve neo-liberalizm ile özelleþtirme geldi.

Özelleþtirme ne getirdi?

Ýlk yýllarda muhteþem büyümeler rekor þirket karlarý ve büyük istihdam artýþlarý geldi. Ardýndan baþta bankalar olmak üzere þirketler zalimleþti, finansallaþma ile ahlaksýz bir ekonomi modeli karþýmýza çýktý.

Yeniden 29 buhraný öncesi dönem gibi gelir eþitsizliði oluþtu. Kapitalizm bir avuç þýmarýk zengin yanýnda açlýk-sefalet ve  yüksek iþsizlik peydahlayýverdi.

Kapitalizmin en sevdiðim tarafý da zaten bu: Ahlaksýzlýðýný uzun süre saklayamýyor.

Bu yazýyý hazýrlamadan önce çok sayýda ekonomi verisi hazýrlamýþtým. Sonra bu verilerin hepsini önceki yazýlarýmda kullanmýþ olduðumu düþünüp hiç rakam vermeden yazmaya karar verdim.

Aslýnda Türkiye 2001 krizi ardýndan IMF programý ile çok iyi iþler yaptý. Ak Parti iktidarý ile daha bir saðlam uygulanan IMF programý 2007 yýlýna kadar enflasyon baþta olmak üzere son yýllarýn bir çok kronik sorunlarýný çözdü.

Mali sektörün disipline ediliþi, devlet bütçesinin saðlam yönetimi ile kamu borçlarýnýn hýzla düþürülmesi bu dönemin eseriydi.

Ama 2006 baþlarýndaki ilk küresel sarsýntý bize göstermiþti ki IMF programýnýn yenilenmesi gerekiyor.

Olmadý...

Hatta 2008-09 küresel buhranýn baþlangýcýnda da sanayimiz resmen çökerken ayný programda ýsrarýn büyük zararlarýný görmüþtük. 2001 krizinin nerede ise iki katý oranýnda sanayimiz çökmüþtü.

Sanayinin iki temel sorunu vardý: 1-Mali sisteme (maalesef sadece bankalara ve faize) olan yüksek baðlýlýk (KREDÝ BAÐIMLILIÐI). 2008-09 kriz sürecinde verilmeyen krediler ve elini taþýn altýna sokmayan bankalar yüzünden sektörü yüzde 25'lere varan oranda çökertmiþti.

2-Dýþ baðýmlýlýk artýþý yüzünden cari açýk kronikleþerek artýk cari açýksýz büyüyemez noktaya gelmiþ olduk. Eskiden yüzde 7-8 büyümeleri enerji dýþý cari açýk vermeden gerçekleþtirebilirken artýk baðýmsýz büyüme sýnýrýmýz yüzde 3'ün altýna düþtü.

Uyguladýðýmýz ekonomi programýnýn bazý temel noktalarýna yan etkilerini de sýralayarak kýsaca bakalým:

A- Mali sektör (bankalarý) sermaye piyasalarý hiç ama hiç düzeltilmeden aþýrý güçlendi. Faiz piyasasýna veya bankalara baðlýlýk IMF programý öncesinde yüzde 10 seviyelerindeyken artýk faize baðlýlýk yüzde 50'nin üzerine çýktý. Ve faizdeki her oynama geçmiþe göre çok daha büyük tesir gösterir oldu. 2008-09 ekonomik buhranýn ilk kriz dalgasýnda sanayinin toplamda yüzde 14,7 daralmasý bu yüzdendir.

B-Kamu bütçesini gider tasarrufundan ziyade gelirleri artýrarak saðlama alýndý. Bunun sonucu özellikle 2008-09 krizden çýkýþ önlemleri olarak özel sektör sermayesi vergi ve özelleþtirmeler yolu ile bir bakýma kamulaþtýrýldý. Ve sanayinin maliyetleri (emek hariç) enflasyonun iki katýna yakýn artýrýldý.

C-Kamu bütçesi ekonomiyi rahatlatýcý altyapý yatýrýmlarýndan ziyade sosyal harcamalar üzerinden gider bütçesi haline döndü. Önemli miktarý yatýrýma gidebilecek özel sektör sermayesi bir bakýma kamulaþtýrýlarak yatýrým yerine tüketime yönlendirildi.  

D-Türkiye ekonomisi üretime baðlý büyüme modelinden çýkarak tüketime baðlý büyüme modeline dönüþtü.

Artýk sistem týkanýyor.

Geçen yýl frene birazcýk bastýk ve 47 milyar dolar cari açýk vermemize raðmen büyüme oranýmýz yüzde 2,2'ye düþtü. Lakin aslýnda frenin sadece sanayiciye karþý basýldýðýný görüyoruz. Sanayide sadece geçen yýl net olarak 286 bin kiþi iþini kaybetti. Ayný dönemde mali sektör büyümesini sürdürerek 177 bin kiþi iþe alýndý.

Bu tablo uzun yýlladýr sürüyor. Sanayicinin iç ve dýþ borçlarý artarken kamu borçlarý düþüyor; bankalarýn karlarý büyüyor. Sanayinin istihdamý artamazken baþta mali sektör olmak üzere hizmetler sektörü ve tarým istihdamý iþsizliðe çare oluyor.

Sanayi sektörümüz bir çýkmaz içerisinde.

Enerji baþta olmak üzere yüksek girdi maliyetleri, tamamlanmayan büyük altyapý yatýrýmlarý üretimi ülkemizin diðer uçlarýna yayamýyor. Bir örnek verecek olursak; kamu bütçesinin aþýrý giderlerini karþýlamak için yüklenilen dolaylý vergilerden biri olan akaryakýt vergileri yurtiçi karayolu taþýmacýlýðýný Çin'e ihracattan daha pahalý hale getirebiliyor.

Kýsaca bankalar üzerinden mali sektöre baðýmlýlýk ve kamunun mali politika önceliði artýk sanayi sektörümüzü týkama noktasýna getirdi.

Önemli þirket iflaslarý tesadüf deðil.

Bu durumu Sanayi ve Teknoloji Bakaný Nihat Ergün çok önemli bir cümle ile aslýnda nazikçe ifade etmiþti: "Sanayisini - üretimini koruyamayan ülkeler demokrasilerini de koruyamazlar" demiþti.

Önceki gün MÜSÝAD toplantýsýnda Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardýmcýsý Prof. Dr. Davut Kavranoðlu daha açýk konuþmuþ: "Bugünkü uyguladýðýmýz ekonomik sistemle hedeflere varmamýz zor. Ekonomik paradigmalarýmýzý deðiþtirmenin vakti gelmiþtir. Yeni bir ekonomi düzeni kurmalýyýz."

Evet; yeni bir ekonomik düzen ve model kurmalýyýz. Umarým IMF borcunun bitiþi dünyayý da buhrana sürükleyen bu finansal modelin ülkemizde de sonu olur. Umarým önceliðimiz mali sektör ve kamu düzeninden özel sektör ve sanayiye döner.

Ek1: Ekonomi medyasýnda maalesef iki tür akým hakim durumdadýr. Bir kesim ne olsa çok kötü diyor; ama ayný zamanda bir kesim de ne olsa mükemmel diyor. Bu çýkmaz sonucu maalesef ekonomi sorunlarý düzeyli bir þekilde ele alýnamýyor; kamuoyuna yansýyamýyor.

Ek2: Türkiye, özellikle siyasette yüzyýllýk sorunlarýný çözerek baðýmsýz "yeni Türkiye" kavramýný oluþtururken, ekonomide artan dýþ baðýmlýlýk oraný nerede ise zýt bir tablo ortaya çýkartýyor.

Ek3:Kamu önceliðinde, özellikle savunma sanayinde ortaya çýkan büyük baþarýlar maalesef özel sektöre bir türlü yansýmýyor. Savunma sanayinde dýþ baðýmlýlýðý azaltan önemli projeler bir bir hayata geçerken özel sektör sanayinin býrakýn büyümeyi gerilemeye baþlamasý sorgulanmasý gereken bir durumdur.

SONUÇ:Türkiye, özellikle demografik fýrsat eþiðini ilk olarak 91-93 sürecinde büyük cinayetlere varan ölümlerle kaybetti. Genç ve eðitimli nüfusa dayalý fýrsat eþiðimiz bize en az 20-25 yýl daha bu demografik imkanlarý vermektedir. Artýk Türkiye'yi karanlýk geçmiþle kýyaslamak yerine "fýrsat eþiðinin" ne kadarýný kullandýðý ile, yani kapasitesinin ne kadarýný kullandýðý ile deðerlendirmeliyiz.

Not: 2012 büyüme oranýný (2,2) düþük görenler aslýnda az büyümenin 2010 (9,2) ve 2011 (8,8) yýllarýndaki hýzlý büyümelerinden hiç bir farký yoktur. Kredi geniþlemesi ve dýþ açýk vermeden eskiden yüzde 7-8 büyürken þimdi ancak 2-3'lerde seyrediyoruz. Zaten týkandýðýmýz nokta da bu. Para musluklarýný açarak yüzde 4-5 büyüyünce ve cari açýk yine patlayýnca çok mu iyi olacak?

Son 5 yýllýk büyüme ortalamamýz sadece yüzde 3,3.

Farkýnda mýsýnýz?