İmparatorluk özgüveni

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül“Biz bugün imparatorluk değiliz. Üniter bir devletiz. Ama imparatorluk özgüveni ve refleksiyle hareket edebiliriz. Kendi kendimize dar elbiseler giydiriyoruz” demiş.

Biraz düşünürsek ne kadar doğru bir saptama yaptığını anlayabiliriz sanırım. Tanzimat’tan bu yana bize garip, zor tanımlanacak bir aşağılık duygusu aşılanmış ki, akıllara ziyan! Bu aşağılık duygusunu tüm benliğinde yaşayanlar, bize dikmiş dar elbiseleri; soluksuz bırakmışlar alayımızı! Sadece dar elbiseler dikmekle kalmamış, illa da Batılı olmamız gerektiğini fısıldamış kulağımıza doğduğumuz an. Ancak Batılılıktan ne anladığımızı sorduğumuzda kılık kıyafetten öte kimse somut bir şey söyleyememiş!

***

Bakınız, Abdülaziz Han’la birlikte Paris Evrensel Sergisine katılan Osmanlı heyetinde bulunan İstanbul Şehremini Ömer Faiz Efendi günlüğünde Avrupa’yla ilgili gözlemlerini aktarırken “En çok şapkalarını beğendim. Güneşten de soğuktan da kardan da yağmurdan da koruyor adamları. Bizimse fesin altında beynimiz kavruluyor” diyor. Sanayi sergisindeki yeni makinalar, tarımda kullanılmaya başlayan araçlar, tıptaki gelişmeler, ilaçlar, yeni ameliyat yöntemleri, sanayi üretiminde geçirilen evreler, yepyeni silahlar yer almıyor günlükte. Bunlarla ilgilenen tek kişi padişah ve hariciye nazırı Fuad Paşa. Abdülaziz Han, İstanbul’a dönünce orduyu hele de donanmayı en üst düzeye çıkarabilmek için kolları sıvıyor. Ama Tanzimat sonrası ilk darbeyle tahttan indiriliyor sonra da öldürülüyor!

Üzerinde güneş batmayan koca Britanya İmparatorluğu bugün bir ada devleti; tıpkı ilk kurulduğu günlerde olduğu gibi. Ancak devletini yönetenler “imparatorluk refleksini ve özgüvenini” yitirmemiş hiçbir zaman. Hala dünya siyaset sahnesinde başrole soyunduğu gibi bizim bölgemizde bile söz sahibi olabiliyor.

Türkiye “esnek ve özgüven içinde olduğu sürece” birçok sorunun yapay ve kolay çözülebilir olduğunu görecektir. Bizi bugün otuz yıldır meşgul eden, on binlerce insanımızı toprağa vermemize neden olan, devletin kasasından 400 milyar doların uçup gitmesine yol açan bir sorunu çözme aşamasına doğru ilerliyoruz. Karşımızda kim var? Kişisel zaaflarından kurtulamayan, gerçeği duymaya da dinlemeye de tahammül edemeyen, çözüm süreçlerine destek değil köstek olmayı siyaset yapmak sananlar. Ne yazık ki “akil adamlar” gölünde debelenip boğuluyor, resmin tamamını görmek zahmetine bile katlanmıyorlar.

Kim ne derse desin, ne kadar bağırıp çağırırsa çağırsın bu kervan yola çıkmıştır, durdurmaya da kimsenin gücü yetmeyecektir.